Seyyid Cemal (Derviş Cemal) Ocağı
Seyyid Cemal (Derviş Cemal) Ocağı
Seyyid Cemal, Hacı Bektaş Veli Dergahı’nda onun çağında yetişmiş dervişlerden biridir.
Hacı Bektaş Velayetnamesi’nde ona ilişkin şunlar aktarılır: “Hünkar, ahirete göçünce, onun halifelerinin her biri, onun gönderdiği yere gittiler. Yanlız bu üçyüz altmış halifeden bu güne dek adları malum olanları anacağız: Cemal Seyyid, Saru İsmail, Kolu Açık Hacı Sultan, Resul Baba, Pir Ebi Sultan, Recep Seydi, Sultan Balaeddin, Yahya Paşa, Barak Baba, Ali Baba, Atlas Pus Sultan, Dost-u Huda, Hızır Samit....
Hünkar, Seyyid Cemal’i, halifelerinin hepisinden çok severdi. Onu pek ağırladı. Bu nedenle halifeler de ona saygı duyarlardı. Hünkar da bunu buyururdu. Çoğu zaman eliyle sırtını sıvazlayıp, “Cemal’im, Cemal’im” derdi. Seyyid Cemal, bütün halifelerin üst yanında otururdu.
Bir gün: “Acaba Hünkar bize bir yurt gösterir mi? diye düşüncelere daldı. Hünkara malüm oldu: “Cemalim” dedi. “Bizi varlık yurduna gönder, sonra bir merkep al yola düş. Merkebini nerede kurt yerse, orasını sana yurt verdik. Oraya varır, yurt kurarsın. Senden bir oğul gelecek, Akdeniz’e yol edecek” dedi.
Hünkar varlık yurduna göçtükten sonra, Habip Emirci’yi Hünkar’ın postuna oturttular. Seyyid Cemal, Erenler’İn sözüne uyup, bir merkep aldı. Yola revan oldu. Vara vara Altıntaş’a vardı. Otlu, sulak, çimenlik bir yerdi. Merkebini çayıra saldı. Kendisi de uyuyakaldı. Bir süre sonra uyanınca, baktı ki merkebini kurt yemiş. Erenler’in sözünü hatırlayıp, oraya yerleşti. Orada bir çok keremetler gösterdi. Evlendi. Bir oğlu oldu. Adını “Asıldoğan” koydu.
Asıldoğan, bir zaman sonra Rumeli’ne geçmek istedi. Gelibolu Boğazı’na vardı. Karşıya geçmek için kayıkçılar onu karşıya istemeyince, o da denize doğru yürüdü. Deniz önünde yarılıp suyu çekiliyor, kara oluyordu. Kayıkçılar bunu görünce koşup “aman” dilediler.
Seyyid Cemal, Altıntaş bölgesinden Tökelcik’e geldi. Orada vefat etti. Mezarı oradadır”.
Nejat Birdoğan, burayı Erzincan Kemah bölgesini sanıyor. Derviş Cemal’in torunlarından Hıdır Kaya ise, orayı Nevşehir yöresi sanıyor. Altıntaş, Kütahya’nın ilçesidir. Kütahya’nın güneyinde, Dumlupınar’ın kuzeyindedir.
Velayetname’nin Resul Baba ile ilgili bölümünde, bölge daha geniş tanımlanıyor: “Resul baba, Hünkar’ın ulu halifelerindendi. Hünkar göçtükten sonra, bir gece yattı. Sabahleyin kalktığında, kendisini şimdiki mezarının bulunduğu yerde buldu. Orası Altıntaş’a bağlı Beşkarış denen yerdi.
Resul Baba, oraya iki günlük bir mesafede bulunan Hisarcık’a gitti. Hisarcık Tökelcik civarındaydı. Orada da Seyyid Cemal oturmaktaydı.”
Hisarcık’da Kütahya’ya bağlıdır.tavşanlı İlçesi’nin güney batısındadır. “Tökelcik” denen yer ise, bugünkü Tavşanlı’ya bağlı bir beldedir. Tavşanlı ile Hisarcık arasında bulunuyor. Yeni adı Tekelcik’tir. Hisarcık ile Altıntaş arası, o günün koşullarına göre yaya olarak iki günlük bir yoldur.
Nejat Birdoğan’ın Derviş Cemal’in tornu Hıdır Kaya’dan aktardığına göre, Seyyid Cemal’in torunu seyyid Erdoğan da Balıkesir Bigadiç’te yatıyor. Bigadiç, Hisarcık’ın batısında bulunuyor. Yaya olarak Hisarcık’a iki günlük mesafededir. Yine anlatımlara göre Seyyid Erdoğan’ın oğlu Seyyid İsmail Ertuğrul, Yatağan’da yatmaktadır. Balıkesir Bigadiç’ten Yatağan’a niçin göçtüler.? Seyyid İsmail Ertuğrul’un dört oğlu oldu. Bu oğulları Dersim’e taşınıp, önce Sağman’a yerleştiler. Oradan da Hozat’ın Mezre (Derviş Cemal) Köyü’ne yerleştiler.
Saltık Ulularının anlattıklarına göre, Derviş Cemal’liler, Sarı Saltık’ı ve Sarı Saltıklılar’ı Mürşit bilmişler.
2001 yılında Ovacık Munzur gözelerini görmeye gittiğimde, orada 75 yaşlarında bir amca, mihmandarlık yapıyor. Munzur Baba efsanesini anlatıp, çıralık (Rızalık lokması) istiyordu. Adının Seyyid Süleyman olduğunu söyleyen bu yaşlı amcaya sorduğumda, Derviş Cemal’in bir dede olduğunu söyledi. Bende ona kendimi tanıtınca: “Ya Sarı Saltık, hoş geldin Pirim” deyip yerinden kalktı ve yaşlı-başlı haliyle elimi öpmek istedi. İzin vermeyince, geleneğe uygun olarak ikimiz de omuz başında öpüştük.
“Sarı Saltık, bizim mürşidimizdir. Ama şimdiki kuşak bunu bilmiyor. Sizinkiler de bunu unuttu.” diyerek dert yandı. Ayrılırken bir miktar para verdim. Almak istemedi. Bu çıralık değil, bir yardımdır dedim. (Çünkü, çıralığı talipler, hizmetleri karşılığında Pirlerine verirler. Beni de Mürşid’i saydığı için almak istememişti.)
Oysa Hozat-Akpınar Köyü’nden Derviş Cemal’li Hıdır Kaya, Nejat Birdoğan’a bunun tam tersini anlatıyor. Doğruyu söylemiyor. Başkaca büyüklerine, hatta çevresindeki Dersimliler’e sorsun. Bu gerçeği bir çok Dersimli yaşlı bilir.
Anlaşılmayan bir gerçek var. O da Derviş Cemal’in torunları ne zaman ve hangi sebeple Dersim’e göç ettiler?
Seyyid Cemal, takriben 1240 yıllarında doğdu. Hacı Bektaş Veli’nin vefatından (1271) sonra, Kütahya Altıntaş’a gitti. Daha sonra Tekelçik’e yerleşti. Evlendi. Takriben 1280’lerde oğlu Asıldoğan dünyaya geldi. Seyyid Cemal, takriben 1320 de vefat etti.
Velayetname’ye göre Seyyid Aslandoğan Rumeli’ne geçti. (O halde 1357 den sonra Rumeli’ne geçmiştir.) Asıldoğan, Rumeli’nden geri mi döndü? Hıdır Kaya’nın anlatımlarına göre Aslandoğan’ın oğlu Seyyid Erdoğan Bigadiç’te yatmaktadır.
Kuşaklar arasında ortalama 30 yaş olduğunu varsayarsak, Derviş Cemal’in oğlu Seyyid Aslandoğan 1280’lerde dünyaya geldi. Yatağan’da yatan onun oğlu Seyyid İsmail Ertuğrul ise, 1340 veya 1345 yılında dünyaya gelmiş olabilir. Dersim’me göçen Seyyid İsmail Ertuğrul’un çocukları ise 1375-1385 yılları arasında dünyaya gelmiş olabilirler. Bu durumda 1400’lerin başlarında Dersim’e göçmüş olmaları gerekir. Oysa bu tarihlerde doğuya doğru bir göç olmadı.
Bize göre, Derviş Cemal’in torunları, 1511 yılında Şahkulu ayaklanmasına katıldılar. Bu ayaklanmaya katılanlar, önce Kütahya Beylerbeyi’ni yendiler. Sonra Karaman Beylerbeyi’ni yendiler, daha sonra Kayseri yakınlarındaki Çubuk Ovası’nda Vezir Hadım Ali Paşa ile çarpıştılar. Bu çarpışmada Başvezir Hadım Ali Paşa’da, Şahkulu’da vuruldular. Ama bu Türkmenler, 15 000 atlı bir güçle İran’a vardılar. İşte Derviş Cemal’in torunları da bu tarihte Dersim’de kaldılar. Dersim o tarihlerde Melkişan’lı Saltuklar’ın elindeydi.
=Seyyid Hakkı=
Kaynak: Veli Saltık-Alevi ocakları