Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

13- Gizem Bahçesi


Gizem Bahçesi

Tanrı onun ruhunu arındırsın, Ebu Ömer el-Hüseyin Ibn Mansur el-Hallac, şöyle dedi: 

Belirli ad, belirsiz ada ilişkin anlayışın içindedir. Belirsizlik, ermişin işaretidir, bilgisizlik de onun yöntemi. 

Gizemin dışa vuruşu, anlayışlardan uzaktır, ama onlara döner. Ermiş, nasıl tanır O’nu; madem ki «nasıl» yok? Nerede tanıdı O’nu, madem ki böyle bir «yer» yok? Nasıl ulaştı O’na; birlik kavramı yoksa? Nasıl ayrıldı O’ndan; ayrılık yoksa? Katıksız belirlik, sınırlı ya da kısa ömürlü bir amaç olamaz; onun, sürdürülmeye gereksinimi yoktur, yokedilmeye de. 

Gizem, öte kavramının ötesindedir; uzamsal sınırın ötesinde, niyetin ötesinde, bilinçliğin ötesinde, alışılmış yöntemlerin ötesinde ve algının ötesindedir. Çünkü bunların tümü, varlıktan önce ortaya çıkmazlar ve bir yer içinde var olurlar. O, varoluştan hiç uzaklaşmamıştır; nicelikten, nedenlerden ve sonuçlardan önce vardı, ve var. Öyleyse bu nicelikler O’nu nasıl içerebilir, ya da sınırlar nasıl kuşatabilir? 

Kimisi der ki: «Ben Tanrı’yı, O’ndan yoksunluğumla bilirim.» O’dan yoksun olanlar, O’nun sürekli varlığını nasıl bilebilir? 

Kimisi der ki: «Ben O’nu, kendi varlığımla bilirim.» Dış dünyada iki tane mutlak, bir arada var olamaz. 

Kimisi şöyle der: «Ben O’nu, kendisine ilişkin bilgi yokluğumla bilirim.» Bilgi yokluğu, yanlızca bir perdedir ve Tanrı bilgisi, bu perdenin ötesindedir. Yoksa bir gerçekliği olmazdı. 

Kimisi de ki: «Ben O’nu, adının yardımıyla bilirim.» Ad, Adlandırılmış’tan ayrılamaz; çünkü O, yaratılmış değildir. 

Kimisi şöyle der: «O’nu, Kendisi aracılığıyla bilirim.» bu, tanınacak iki varlık kabul etmek demektir.

Kimisi der ki «O’nu, yaptıkları aracılığıyla bilirim.» Bu, insanın yapılanlarla yetinmesi onları yapan Tek’i aramaması anlamına gelir. 

Kimisi şöyle der: «Ben O’nu, kendisini bilme konusundaki olanaksızlığımla bilirim.» Bu kişi, ayrılma gücüne sahip değildir; nasıl O’nu bilebilir?

Kimisi der ki: «O beni bildiğimden, ben O’nu bilirim.» Bu, biçimsel bilgiden (ilm) yararlanmak ve Tanrısal Öz’den farklı bir bilgiye ulaşmak demektir. Öz’den ayrı olan, Öz’ü kavrayabilir mi? 

Kimisi der ki: «Ben O’nu, kendisinin kendi hakkında verdiği bilgiyle tanıyorum.» Bu, bilinmesine izin verilenle yetinmek, doğrudan bilgi yoluna başvurmamak demektir. 

Kimsi şöyle der: «Ben O’nu, karşıt sıfatlarıyla biliyorum.» Oysa bilinen, ne sınırlandırılmaya uygundur, ne de bölümlenmeye.

Kimisi: «Amaçlanan (Tanrı) bilir yanlızca, kendisini» diyerek, ermişlerin, kendi farklılıklarına bağımlı olduklarını; çünkü Amaçlanan’ın, Kendisini Kendinde tanımayı hep sürdürdüğünü doğrulamaktadır. 

Ey mucize! Insan, kendi bedeninin bir kılının nasıl karadan aka dönüştüğünü bilemezken, her şeyin yaratıcı’sının olur da bilebilir? Özetlemeyi ya dairdelemeyi bilmeyen; Ilk’i ve Son’u, değişmeleri, nedenleri, gerçeklikleri, hayalleri bilmeyen insan, süreklilikte var olan O’nun hakkında bilgi edinme olanağına sahip değildir.

Hamdolsun O’na kionları Ad’la, sınırlamayla, belirtiyle örttü. Onlari bir sözcük altında, bir koşul, yetkinlik altında, ve öncesiz sonrasız var olandan gelen bir güzellik altında gizledi. Yürek bir et parçasıdır; bundan dolayı Tanrı bilgisi, orada yer almaz, çünkü Tanrısal bir şeydir. 

Anlayış, iki mantıksal ölçüye sahiptir: Uzunluk ve genişlik. Dinsel yaşamın iki kuralı vardır: Sözlü kurallar ve yazılı kurallar. Yaratılmışların tümü, göklerde ve yerdedir. 

Ama Tanrısal giz, ne uzunluğa, ne genişliğe sahiptir; ne göklerde, ne de yerde bulunur; dışsal biçimlerin içinde değildir, ayrıca sözlü ve yazılı kurallarla ulaşılan içsel hedeflerde de değildir. (Yanu dinlerin sözlü ve yazılı kuralları (Kitap’ları). Tanrı bilgisine ulaşmayı sağlamaz.) 

«Ben O’nu, kendi gerçekliğiyle biliyorum» diyen bir kişi, kendi varlığını, Amaçlanan’ın varlığından üstün kılar; çünkü bir şeyi, asıl gerçekliğiyle tanıyan kişi, ondan daha güçlü olur. 

Ey insan! Yaratılmışların içinde, zerre’den daha küçüğü yok ve sen onu algılayamıyorsun. Zerreyi bile tanıyamayan insan, bu zerreden daha algılanamaz olan O’nu tanıyabilir mi? 

Dışarıda bırakılan şey, ölülmlüler tarafına gider; içeride bırakılan da, öz bilgisinin tarafında kalır. Gizem, kendi özünü gizlemiştir. Düşüncelerden, saptırıcı amaçlardan ve unutkanlıktan kopuk ve uzak kalır. 

Gizeme erişmek isteyen, onlardan korkar ve onlardan korkan, kendini onlardan kurtarır ve uzaklaşır. Gizemin Doğu’su, Batı, Batı’sı Doğu’dur. Yeri ise, en yüksek dünyanın yukarısında değildir; en aşağı dünyanın daha aşağısında da değildir.

Gizem, Var olan şeylerden uzaklaşır; hep Tanrısal süreklilikle birliktedir. Patikaları dardır ve hiçbir yol ona ulaşamaz. Anlamları belirgindir ama ona götüren bir kılavuz yoktur. Duyular onu hissetmez ve insanların tanımlamaları ona erişemez.

Ona sahip olan, yanlız kalır; onunla karışan kuralların dışına çıkar; ondan soyunan,  kör olur ve kendini ona bağlayan, yıkıma uğrar. Onun parlaması, kesintisiz akan su gibidir, kaynayan bir pınardır; esintisi boldur; oku delicidir ve yere fırlattığında gücü kesilir. Ondan korkan, dünya işlerinden el çeker ve dikkatsiz bir seyirci olur. Onun çadır ipleri, ermişler ve tırmanma araçlarıdır. 

Gizemin, kendinden başka benzeri yoktur. Tanrı’nın, kendinden başka benzeri yoktur; ve O, gizeme benzer. O, gizemi ve kendini andırır; gizemin, kendini andırması gibi. Tanrı, yanlız kendine benzer ve gizem, yanlız kendine benzer. 

Gizemin binaları, kendisinin destekleridir; destekleri de kendisinin binaları. Ona sahip olanlar, ona sahip olanlardır ve onun yapıları kendisinindir, kendisindedir ve kendisinin ürünüdür. 

O, Tanrı değildir; Tanrı da o değil. Ama ondan başka Tanrı yok; ve Tanrı’dan başka o (gizem) yok. Tanrı’dan başka Tanrı yok. 

Gizemci, «gören kişi»’dir ve gizem, «kalıcı olan»’da kalır. Gizemci, kendi tanıma eylemiyle durur; çünkü kendisi, kendi hakkındaki bilgisidir ve bu bilgisi de kendisidir; gizem, onun ötesindedir ve Amaçlanan, onun daha da ötesindedir. 

Öykü anlatmak, öykücülerin işidir; gizem ise seçkinlerin ilgi alanı; gösterişli davranışlar, kişilerin işidir; konuşma ise, yalancıların ilgi alanı; derin düşünme, umutsuz insanların yaptığı şeydir; ilgisizlik ise, yaban insanlara özgüdür.

Tanrı Tanrı’dır. Evren de evren. Hiç önemi yok!

Kitap: Tavasin
Yazar: Hallac-ı Mansur
Ekleyen: Seyyid Hakkı


Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Alevilikte inanç-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62 * YouTube, Hakk Dergahı TV kanalımız: https://www.youtube.com/@hakkdergahitv8618 * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241 * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519 * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ * Facebook, Seyyid Hakkı özel sayfamız; https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL/ Aşk ile Canlar...