6. Imam Cafer-i Sadık'ın Hayatı
6. Imam Cafer-i Sadık'ın Hayatı
Babası: Imam Muhammed Bakır
Annesi: Ümmü Ferve
Lakabı: Sadık
Künyesi: Ebu Abdullah
Yüzüğünün yazısı: Dostum Allah’tır. O beni korur.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 24 Mayıs 699
Şehadet yeri ve tarihi: Medine, M: 22 Ocak 765
Kabrinin bulunduğu yer: Medine (Suudi Arabistan)
Yaşı: 66
Katili: Mansur
Imamet süresi: 34 yıl
Zamanındaki halifeler: Hişam, Velid, Seffat, Mansur.
Imam Muhammed Bakır oğlu Imam cafer-i sadık’a buyurdu ki:
Benden sonra bütün işlerden senin sorumlu olduğunu, hepsinin bunu bilmesini; dost-düşman, hiç kimsenin senin imametinden bir şüpheye düşmemesini istedim. Imam Cafer-i Sadık, tarihin en önemli dönemlerinden biri olan Emevi saltanatının çöküşü ve Abbasi saltanatının başlaması döneminde yaşadı. Imam Cafer-i Sadık, saltanat sahiplerinin kendisine sunduğu bütün teklifleri reddetti. Imam Cafer-i Sadık bu dönemde ilmi toplantılar düzenledi, dersler verdi. Bu derslere ve toplantılara binlerce insan katıldı. Imam Cafer-i Sadık bütün kutsal imamlarda olduğu gibi kendiside derin bir bilgiye sahipti.
Imam Cafer-i Sadık bu bilgilerinin öğrencileri vasıtasıyla bütün insanlığa ulaşması için çalıştı. Imam Cafer-i Sadık salt dini bilgiler değil, insanlığın sorunlarına çözüm için diğer alanlarda dersler verdi. Imam Cafer-i Sadık, ahlaklı kişiliği ile kendisiyle tanışan insanları etkiliyordu. Onunla tanışan, onun derslerine, sohbetlerine katılan bir çok insan onun, bilgisinden, davranışlarından etkilenmiştir. Imam Cafer-i Sadık’ın bu dersleri sonucu onlarca ilim sahibi insan yetişti. Hatta bazı Sünni alimler bile onun öğrencisi olmakla övünmüşlerdir.
Imam Cafer-i Sadık; ilim bilgisiyle pek büyük bir ün sahibi olmuştu. Maliki mezhebinin kurucusu sayılan Malik bin Enes; Üstünlük, bilgi, ibadet ve takva bakımından, Imam Cafer-i Sadık’tan ileri birisini ne bir göz görmüştür, ne bir kulak duymuştur, ne de öyle bir kişi, birinin gönlüne, aklına gelebilir demiştir.
Ebu Hanifeye; Fıkıhta en ileri kimi gördün? diye sorulmuş.
Ebu Hanife’de; Cafer bin Muhammed-i gördüm diye cevap vermiştir.
Zamanındaki ünlü bilgin ve fıkıh alimleri Imam Cafer-i Sadık’tan faydalanmışlardır. Inançlarında, hükümlerinde ayrılık olmakla beraber, tutarları dört bini bulan bilgin, Imam Cafer-i Sadık’tan rivayette bulunmuş, hadis ashabı çevrelerinde toplanmışlar ve kendilerinden hadis rivayet etmişler, faydalanmışlardır. Imam Cafer-i Sadık; tefsire, kelama, fıkıha, fıkıh usulüne v.s birçok sorulara cevap vermişdir. Imam, tefsire ayrıca büyük bir önem vermişdir, kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplarla da bu bilginin tatmin olmuşlardır. Imam Cafer-i Sadık’tan; tefsire, hadise, fıkıha, bunların usulüne, mantıka, kelama, felsefeye ait bilgileri tahsil ve tahlil edenler, bilgilerini islam alemine yaymışlardır.
Imam Cafer-i Sadık aynı zamanda bilginin yazılmasına, çoğalmasına da önem vermişdir, Cevresindeki insanları ve yakınlarını da bu yola sevk etmişdir. Onlara; Yazın,
Imam Cafer-i Sadık, Emevilerin yıkıntı devresiyle Abbas oğullarının henüz kuvvetlenmediği zamanlarda, imamette bulunduğu halde; devlete karşı kıyam etmekle, hatta iktidarı ele geçirmekle bir şey yapılamayacağını görüyor ve biliyordu. Bu durumda islamı, kendilerine uyanlar arasında inanç ve ilim cihetinden, atasının; Hz.Muhammed’in tebliğ buyurduğu hale, irca-i hedef edinmiş, islam dinini ve Müslümanları bölüntülere uğratan bütün fitnelere karşı durmuşdur, kendisine uyanlara; Özleriyle, sözleriyle, hareketleriyle islamı temsil etmelerini öğütlemişdir.
Imam Cafer-i Sadık; Halkı, “bize yalnız dillerinizle çağırmayın” buyurarak, kendisine uyanlardan ahlak bakımından dürüst olmalarını istemişdir; Size Allahı sevmenizi, Ona isyandan çekinmenizi, size verilen emanete riayet etmenizi, bu suretle de halkı bize sessizce, susarak davet eylemenizi tavsiye ederim buyurmuşdur.
Sessiz olarak nasıl davet ederiz? sorusuna da; Imam Cafer-i Sadık; Allah’a itaat hususunda size emrettiklerimizi tutarak, insanlara gerçek ve adaletle muamelede bulunarak, emanetlere riayet ederek, marufu buyurup münkürden uzak durarak, insanlar sizden ancak hayır görmeli; sizde bu güzel sıfatları, bunlara riayeti, bu üstünlüğü görünce, bizim üstünlüğümüzü anlarlar, bilirler ve bize koşarlar demişdir.
Imam Cafer-i Sadık, oldukça uzun bir zamandan sonra islamın kurduğu; iktisadi ve siyasi düzenin, savaşla iktidar sahiplerine karşı durmakla sağlanamayacağını anlamışdrr; siyasete karışmamışdır, buna karşılık Müslümanları inanç, ahlak ve davranış yönünden uyarmaya koyulmuşdur. Böyle olmakla beraber, Abbas oğulları devletinin ikinci hükümdarı Mansur (Saltanatı Hicri 136-158 yılları), zahiren Imama büyük bir hürmet göstermekte, fakat her an ondan, O’nun Hz.Resulullah’a yakınlığından, halk tarafından sevilip sayılmasından, tek sözle üstün ilgi göreceğinden şüphelenmekteydi.
Abbas oğulları devletinin ikinci hükümdarı Mansur, bir kere;
Imam Cafer-i Sadık’ın, Medinedeki evinin yakılmasını emretmiş, bu emri yerine getirilmişti. Birkaç kere de Imamı Irak’a getirtmiş, kendisine yazılan yazılara dayanarak şehit etme hesabını etmişti. Imam Cafer-i Sadık, Miladi 22.01.765 veya 766 yılında Medine’de Mansur tarafından zehirlettirilerek şehit edilmiştir
Hususiyetlerinin Bir Kısmı
Imam Cafer-i Sadık’ın en büyük hususiyetlerinden biri de, herkesle anladığı dil ile konuşabilmesidir. O’nun derslerinde ve sohbetlerinde bulunanlar, bilgi bakımından birbirlerinden çok farklı derecelerde olsalar bile, onun sözlerinden hepsi de kendilerine göre birşeyler öğrenebiliyorlardı.
Imam Cafer-i Sadık; Hakk’ın, hakkıyla tanınması için şu dört şeyin bilinmesi gerektiğini
ileri sürerdi:
1. Cenab-ı Hakk’ı tanımak.
2. Seni nasıl yarattığını,
3.
4. Varlık nurunu söndürecek, davranışların neler olduğunu bilmek.
Bu dört ilkenin aynı zamanda ilmin esasını teşkil ettiğini söyler, şöyle derdi:
“Sadece Cenab-ı Hakk’ın varlığına inanmak yetmez. Allahı tanıdıktan sonra, onun varlığına inandıktan sonra, O’nun bizlere verdiği nimetleri de hakkıyla bilmemiz lazım gelir.
Bunu bilmek, O varlığın bize verdiği nimetlere şükretmenin başlangıcıdır. Şükretmek kulluk vazifesini yerine getirmek demektir. Ancak bunu idrak
Günah işlemeyi adet edinenler ve günah işlemekte devam edenler günün birinde düşeceklerini bilmez ve gaflet ederler. Günün birinde de bundan ancak zarar görürler. O gün büyük pişmanlık duyarlar ama, bu pişmanlık kendilerine hiçbir fayda vermez.”
Bir gün Hak yolunun aşıklarından birisi Imam Cafer-i Sadık’a; Ya Imam bana öğüt ver diye yalvardı.
Imam buyurdu ki: “Hakk yolunun yolcularına şu dokuz öğüdü verebilirim. Sana da aynı öğütleri vereceğim. Eğer onun yolunda yürümeye azimli isen, bu dokuz öğüdü tutabilmek için Cenab-ı Hakk’ın sana yardımcı olmasını dilerim. Bu dokuz öğütten üçü nefsin riyazeti, üçü hilim ve üçü ilim hakkındadır. Bunları aklında tut ve ona göre davranmayı ihmal etme!”
Imam konuşmaya devam etti:
“Nefsin tebiyesi için vereceğim üç öğüt şudur:
1. Karnının iyice acıktığını, iştahının iyice açıldığını hissetmeden, buna kanaat getirmeden hiç bir şey yemeyeceksin. Iştahın olmadan yenilen yemek, insanı aptallaştırır. Insan, ancak aç olduğu ve aç olduğunu hissettiği zaman yemek yemelidir.
2. Yiyeceğin yemeğin ancak helal olduğuna kanaat getirdiğin takdirde, bunu yemen caizdir. Helal olmayan yiyeceğe, karnın ne kadar açıkmış olursa olsun, hiçbir şekilde el sürmeyeceksin. Sofraya oturduğun zaman da yemeğe başlamadan önce Allah’ın adını anacaksın! Bu yemeğin sana Allah tarafından verildiğini unutmayacaksın!
3. Hz.Resulullah bir hadis’inde şöyle buyuruyor:
“Insanoğlu karnından daha temiz olmayan bir kabı tıka basa doldurmamalı. Karnını üçe ayırmalı. Birini yiyecekler, birini içeceklere tahsis edip, üçüncü kısmını kendi nefsine ayırıp bunu boş tutmalı.” Işte en doğru hareket tarzı da budur. Yani insan oğlu ne kadar aç olursa olsun, midesini yiyecek ve içecek ile midesinin ancak üçte iki kısmını doldurup bir kısmını boş bırakmalıdır. Insan sofradan her zaman bir miktar daha yemek yiyebilecek halde iken kalkmalıdır.
Ilme ait üç öğüt veriyorum. Bu üç öğüt de şunlardır
1. Ilmi, hakiki alimlerden öğrenmeye bak. Ilmi bilgisi hakkında, mutlak kanaatin olmayan kimselerden, bilgi öğrenemezsin. Bu gibiler belki de seni doğru yoldan saptırırlar.
Bilgisine her hususta güvenebileceğin bir alim bulursan, ona bilmediklerini, iyi anlayamadıklarını sormaktan asla çekinme! Hiçbir vakit alaya kaçma!
Ve bilhassa vaktin kıymetini bil. Boşuna vakit geçirme! Allah’ın insanlara verdiği ömür pek kısadır. Ilim yolunda ilerlemek isteyen bir kimse, vaktinin pek dar olduğunu hiçbir vakit unutmamalıdır.
2. Konuşurken çok dikkatli ol! Hiçbir vakit doğruluğundan emin olmadığın bir sözü söyleme! Kafadan atma! Konuşurken de mutlaka ihtiyatlı ol!
3. Ilimde fetva verecek bir dereceye vardığın zaman; konuşmadan, fetva vermeden önce çok düşün! Yanlış, hatalı bir fetva vermeden önce çok düşün! Yanlış, hatalı bir fetva vermekten, arslandan korktuğun kadar kork! Biri senden bir şey öğrenmek istediği zaman da, ondan hiçbir karşılık beklemeden ve ummadan kendisine doğru cevaplar vermeğe çalış. Gerekiyorsa cevap vermeden önce başkalarına da danışmaktan çekinme!
Imam Cafer-i Sadık, bir gün de büyük oğlu Ismail’e nasihat ediyordu. Ona on iki nasihat verdi. Hakikatte bu nasihatlar yalnız oğluna değil, bütün müminlere verilmiş nasihatlardır. Kıymeti de pek büyüktür.
Insana doğruluk ve saadet yolunu gösteren bu nasihatlar şunlardır
1. Kendi malına ve hissesine kanaat eden her zaman zengindir. Fakat bir insan ne kadar zengin olursa olsun, eğer başkalarının malında gözü varsa o fakirdir. Ve fakir, muhtaç olarak dünyadan gider. Hayatında da hiçbir zaman rahat edemez.
2. Ilahi kazaya razı olmayanlar, bunu tayin etmiş bulunan Cenab-ı Hakk’ın emirlerine karşı gelmiş sayılırlar.
3. Kendi hatasını, noksanını bilmeyen ve anlamayan bir kimse, başkalarının hata ve noksanlarını olduğundan büyük görür. Böyle bir kimse, herkes de kusur bulmağa çalışır. Böylelikle de hiçbir zaman kendi noksan ve kusurunu göremez. Kendisini ıslah edemez ve çok yazık etmiş olur.
4. Başkalarının kusurlarını meydana vurmak isteyen, buna çalışan bir kimse, günün birinde kendi kusurlarının meydana vurulduğunu görerek dünyaya rezil olur.
5. Müslümanlar arasında fesad çıkarmak maksadıyla kılıç çekmiş olan bir kimsenin kanı, günün birinde yine kılıçla dökülmeğe mahkümdur.
6. Halka kuyu kazanlar, her zaman kazdıkları kuyuya düşerler. Böylece layık oldukları cezayı, kendi elleri ile kendilerine vermiş olurlar.
7. Imkan ve fırsat buldukça bilgi sahibi kimselerle beraber ol. Onlardan bir şeyler öğrenmeğe bak. O zaman faziletin artar. Merteben yükselir.
8. Eğer cahil ve sefîhlerle düşüp kalkarsan, onlar seni de günün birinde kendi derecelerine düşürürler. Bu gibilerle asla yakınlık kurmayasın.
9. Kötü işlerle uğraşanlara ayak uyduranlar, bir gün onlar gibi kötü olurlar.
10. Her yerde hakikati söylemekten çekinmemelisin. Hatta böyle konuşmaktan sana zarar geleceğini bilsen bile sen yine de doğruyu söylemelisin! Böyle davrandığın için belki ilk zamanlarda sana zarar gelecektir. Ama sonunda böyle davranmış olduğun için ancak fayda göreceksin. Hakikati gizlediğin için fayda görebilmene imkan yoktur. Fayda gibi göreceğin şeyler de gelip geçicidir. Sonunda fayda umduğun halde büyük zarar görmen muhakkak ve mukadderdir.
11. Başkalarını ayıplamaktan, başkalarının ayıbını yüzüne vurmaktan kaçınmalısın! Böyle davranmayıp ayıbını yüzüne vurursan, herkes sana düşman olur. Ve günün birinde kendi ayıplarının da yüzüne vurulduğunu görürsün.
12. Bir gün bir ihtiyaç karşısında kalabilirsin. O zaman durumunu herkese açma! Herkesten yardım isteme. Ancak kerem sahibi olduklarını bildiklerinden yardım isteyebilirsin.
Bu on iki nasihat, birer birer üzerinde durulacak olursa, ne derece kıymetli olduğu kolayca anlaşılır. Imam Cafer-i Sadık, oğluna bu oniki nasihatı verdikten sonra ona şu sözleri söylemiştir: Eğer bu nasihatlarımı tutacak olursan, hem bu dünyada rahat yaşarsın; hem de öldükten sonra selamete ulaşırsın.
Imam Cafer-i Sadık’tan manalı sözler
» Acele ve hızlı yürümek, mü,minin ağır başlılığını giderdiği gibi ,onun nurunuda söndürür.
» Ahlakı kötü olan kimse kendi eliyle cezalandırılmaktadır.
» Akıl kadar bereketli zenginlik yoktur.Ahmaklıkkadar değersiz yoksulluk yoktur.Fikir edinmek, konuşup görüşmek kadar güçlü yardım olamaz.
» Alimin bir günahı bağışlanmadan, cahilin yetmiş günahı bağışlanır.
» Azda olsa Allah tan çekinin.Kendinizle Allah arasında incede olsa ,bir perde bırakın.
» Belayı nimet ve refehı musibet saymadıkça, mümin olamazsınız.
» Borç geceleri üzüntü kaynağı, gündüzleri ise zillet vesilesidir.
» Çöplükte alimlerle sohbet, cahillerle minder ve koltuk üzerinde sohbetten hayırlıdır.
» Dinlemeden cevap vermek, anlamadan karşı çıkmak ve bilmediği şey hakkında hüküm vermek cahilin sıfatlarındandır.
» Dostunun samimiyetini ögrenmek istersen, onu öfkelendir; dostluga sabit kalırsa dostundur, aksi olursa dostun degildir.
» Dağları harekete geçirmek , kalpleri harekete geçirmekten daha kolaydır.
» Temiz elbise giyinmek, güzel koku sürünmek, evini tamir edip düzmek, içini dışını, kapısının önünü süpürmek, yoksulluğu giderir!
» Eline geçene kanaat eden zengindir. Başkasının elindekine bakan yoksul olarak ölür!
» Başkasının ayıbıını açanın, kendi ayıpları açılır!
» Kim azgınlık kılıcını çekerse, onunla kendi öldürülür!
» Bizi tanıyan her müslümanaa borçtur, her gece kendini hesaba çekerek yaptığı işleri düşünmek!... Kötülük bulduysa, tövbe etmek!
» Her şeyin Zekatı vardır. Bilginin Zekatı da öğrenmektir!
=Seyyid Hakkı=