5. Imam Muhammed Bakır'ın Hayatı
5. Imam Muhammed Bakır’ın hayatı.
Babası: Imam Zeynel Abbidin
Annesi: Fatıma (Imam Hasan’ın kızı)
Lakabı: Bakır
Künyesi: Ebu Cafer
Yüzüğünün yazısı: Tanrı’nın emri olur.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 17 Aralık 676
Şehadet yeri ve tarihi: Medine, M: 08 Ocak 733
Kabrinin bulunduğu yer: Medine (Suudi Arabistan)
Yaşı: 57
Katili: Ibrahim
Imamet süresi: 19 yıl
Zamanındaki halifeler: Velid, Süleyman, Hüşam.
Babası Imam Zeynel Abbidin’in Hakk’a kavuşmasından sonra imameti devir alan Imam Muhammed Bakır, babasının yolundan hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ayrılmamıştır. Imam kendisine başvuran ihtiyaç sahiplerini her zaman dikkatle dinler ve onları hoşnut edebilmek için elinden gelen gayreti sarfederdi. Onlar da Imam Muhammed Bakır’dan razı olurlardı. Imam Muhammed Bakır, gayet doğru sözlü, haluk, iyilik sever bir zattı. Onunla bir defa konuşan hemen tesirinde kalırdı. Aynı zamanda ihsan bakımından, dünyanın eli en açık kimsesiydi. Vaktini ya ibadetle, ya ilim tahsil etmekle, ya bildiği şeyleri başkalarına öğretmekle, ya kendisine başvuranlara doğru yolu göstermekle, ya da muhtaçlara ihsanda bulunmakla geçirirdi. Hayatı da hep bu çalışmalar içinde geçmiştir.
Imam Muhammed Bakır’ın zamanında yaşamış olduğu bütün alimler, Imam Muhammed Bakır’ın ilim bakımından yüksekliğini kabuletmekte ittifak etmişlerdir.
Imam Muhammed Bakır’ın ilmi, sadece din işlerine yönelik değildi. Imam, ilmin, bilginin her cephesiyle meşgul olurdu. Kendisine hangi konudan bir şey sorulacak olursa, cevabını mutlaka doğru olarak verirdi. Imam Muhammed Bakır, kendisinden yardım isteyen her fakire mutlaka yardımda bulunurdu. Açları doyurur, çıplakları giydirirdi. Kendisini ziyaret eden dost ve ahbaplarının bu ziyaretlerini, mutlaka iade ederdi. Imam Muhammed Bakır’ın meclisi, bir çeşit ilim meclisi olurdu. Burada bulunmak ve kendisinden feyiz almak, her kula nasip olmaz saadetlerdendi. Irak’ta olsun, Hicazda olsun, başka yerlerde olsun, yetişen din bilginlerinin çoğu kendisinden feyiz almışlardır.
Imam Muhammed Bakır’ın zamanı, Ümeyye oğullarından Mervan oğlu Abdülmelik ile oğulları Velid ve Süleyman'ın, Abdülaziz oğlu Ömer’in ve yine Abdülmelikin oğullarından Yezid’le, Hişam’ın saltanatlarına rastlar. Abdülmelik saltanata oturunca, amcasının oğlunu saltanatta kendisine rakip gördüğü için sarayına konuk çağırmış ve onu kendi eliyle öldürmüş sonra da Şam mescidinde minbere çıkıp; Bundan böyle, kim benim yaptığım işe dair bir soru sorar veya itiraz ederse cevabını ancak kılıçla alır demişti.
Imam Muhammed Bakır’ın imamlık makamına oturduğu zamanda, Şam saraylarında fesat ve ahlaksızlık son haddini bulmuştu. Imam Muhammed Bakır çekilmiş olduğu ilim ve fazilet dolu köşesinden bu manzarayı hayret ve hatta dehşet içinde seyrediyordu. Muaviyenin soyundan, Mervan’ın soyuna geçen bu sahte Emir-ül müminlik, halka zorla kabul ettirilmek isteniyordu. Bunlar; Şam saraylarında hükümdarlar gibi yaşıyorlardı ve her çeşit sefahat hayatının içine adeta gömülmüşler, boğulmuşlardı.
Bunlar; emirlerini ancak kılıç kuvveti ile gördürebildikleri için sadece buna tapıyorlar, bütün varlıkları ile sadece bunu benimsiyorlardı. Bunlarda; fazilet, doğruluk, adalet gibi kelimeler çoktan unutulmuş, iş düpedüz bir rezalet, ahlaksızlık ve zulme dökülmüştü. Şam saraylarında, Ümeyye oğulları rezalet ve sefahat içinde hayat sürerlerken, Şahı Merdan Ali’nin torunları ise Medine’de büyük bir fazilet içinde hayatlarını devam ettiriyorlardı.
Bu halifelerin içinde yalnız Mervan oğlu Abdülazizin oğlu Ömer, bir istisna teşkil ediyordu. Bu zat Hicretin 99. yılında saltanata gelir gelmez ilk iş olarak; Muaviye’nin koyduğu pis ve kötü bidatı, Cuma günleri hutbelerde Şahı Merdan Ali’ye haşa, zem edilmesini kaldırdı. Abdülazizin oğlu Ömer, daha sonra Hz.Muhammed’in Hakk’a kavuşmalarından sonra Ana Fatıma’nın elinden alınan Fedek hurmalığını, Ana Fatıma’nın soyuna geri verdi.
Sonra Ümeyye oğullarının gasbettikleri şeyleri tekrar onlardan aldı, Beytül-male (Devlet Hazinesi) iade etti ve hak sahiplerine de devlet hazinesinden verilen payda, eşitliğe riayeti şart koştu. Ümeyye oğulları, Abdülaziz oğlu Ömerin yapmış olduğu bu hareketlerini hoş görmediler ve onu zehirlettiler. Abdülaziz oğlu Ömer, bu zehirlenme sonucunda Hicretin 101. yılında vefat etmiştir.
Arap milliyetçiliği, Arap olmayan müslümanların aşağı görülmesi, gayr-i Arap olanları büsbütün incitmedeydi. Halifelerin sorumsuzluğu, yahut adalet sahibi olsun, olmasın, onlara itaatin lüzumu hakkındaki rivayetler, artık söyleyenlerin dillerinde ve yazılmış sahifelerde kalıyordu. Imam Hüseyin'in, mazlum olarak din, iman adına, ümmetin selameti ve islamın, insanlığın özgürlüğü uğruna şehadeti unutulmuyor, yer yer ayaklanmalarla, intikam almaya kalkışmalarla yeniden yeniye canlanıyordu. Hicretin 120.yılında, Imam Muhammed Bakır’ın tasvib etmemesine rağmen, Imam Zeynel Abbidin’in oğlu Zeyd, zamanın yönetimine karşı ayaklanmış; fakat onu şehit etmişlerdir. Hicretin 125.yılında da Zeydin oğlu Yahya ayaklanmış; o da şehit edilmiştir.
Bütün bu olaylar halka bir ibret olmuyordu. Kerbela faciasını, Resulullah’ın oğlunun şehadetini, Ehl-i Beyt’in esaretini, Muhammed evladına reva görülen zulümleri unutmayanlar için bir hatırlatma oluyordu. Kendilerine, Resulullah’ın halifesi ve müminler emiri lakaplarını takanların sefahatları, zulümleri, bu hatırlatmayı, en azından hoşnutsuzluk haline getiriyordu. Ümeyye oğullarının kendi aralarında da hoşnutsuzluklar, hatta ayaklanmalar başlamıştı; zulüm temelinin üstüne kurulan bu saltanat, artık çöküyordu.
Imam Muhammed Bakır, Ümeyye oğulları saltanatının son zamanlarında yaşamışdır. Imam; hükümetin bir yandan dıştaki, bir yandan içteki muhaliflerle uğraşmasından faydalanmış ve
islamın gerçek esaslarını, ilmi, hikmeti yaymışlardır. Sahabeden olup imamın zamanına ulaşanlardan ve tabiinden birçok kişi, kendisinden faydalanmışlar, rivayetlerde bulunmuşlardır. Imam Muhammedül Bakır’ın bir de tefsirleri vardır.
Imam Muhammed Bakır, (Hicretin 114. yılı Zilhicce ayının 7. günü) Miladi 08 Ocak 733 yılında Hakk’a kavuşmuştur. Imam Muhammed Bakır, Ümeyye oğulları tarafından zehirlettirilerek şehadet makamına ermişdir.
Özelliklerinden bir kısmı
» Allah o mümine rahmet etsin ki; dilini tutar da kötü söz söylemez. Çünkü bu, Cenab-ı Hakk’ın kendisine verdiği sadakadır. Dilini tutmadıkça hiç kimse, günahlardan kurtulamaz.
» Amel ancak bilgi ile beraber olursa makbuldür. Bilgi de amelle olur. Bilgi sahibine bu bilgisi, ameline kılavuzluk eder. Bilgisiz kişinin ameli ise beyhudedir.
» Aşağılık ruhtaki bir kimsenin silahı; kötü sözdür, iftiradır.
» Bilgisinden faydalanılan bir bilgin, ibadetle meşgul olan bin kişiden daha yararlıdır. Bir bilginin ölümü, şeytanı yetmiş ibadet edicinin ölümünden daha çok sevindirir.
» Bu dünyada bir büyük belaya çatmış bulunuyoruz. Zira bu halk, bizim göstereceğimiz yoldan başka Hakk’a giden bir yol bulamaz. Buna karşılık ne yazık ki; bunlar çok defa bizim sözümüzü dinlemezler.
» Cenab-ı Hakk’ı her zaman aklınızda bulundurun; ta ki sizleri görünmez kaza ve belalardan korusun!
» Doğruluk ve hidayet kapısını bilene, onunla amel edenin ecri kadar ecir verilir. Onunla amel edenle, ecirlerinden de bir şey eksilmez. Buna karşılık sapıklık yoluna giden, bir sapıklık icat eden kimseye de, o sapıklıkla amel edenlerin işledikleri günah kadar günah yazılır. O sapık yolda gidenlerin günahlarından da bir şey eksilmez.
» Eline fırsat geçer geçmez bundan azami istifadeye sakın kalkışma! Fırsatçılık meydanı öyle bir meydandır ki, bu meydana düşenleri sonunda mahrumiyete götürür.
» Gönül zenginliği gibi zenginlik yoktur. Gönül fukaralığı kadar da, fukaralık yoktur ve olamaz. En yüksek irfan, kendi kendini tanımaktır. Iyi sıhhat kadar büyük bir nimet bulunamaz. Başarı kazanmak kadar âfiyet yoktur. Gayreti ve azmi uzattıkça uzatmak gibi yücelik olamaz. Dünya mallarına karşı isteği azaltmak kadar zahitlik yoktur. Insaf kadar adalet olamaz. Heva ve hevese uymak kadar günah işlenemez. Allah’ın farzlarını yerine getirmek gibi itaat yoktur. Akılsızlık kadar musîbet düşünülemez. Işlenen bir suçu küçümsemek kadar fena şey olamaz. Haksızlığa ve kötülere karşı savaşmak gibi üstünlük yoktur. Gönül isteği ile savaşmak kadar da savaş olamaz. Öfkeyi yenmek kadar kuvvet yoktur. Tamah etmek derecesinde alçalış da olamaz.
» Güler yüz ile tatlı söz; insana sevgi ve saygı kazandırır. Asık surat ile kötü söz ise, ancak nefret uyandırır.Böyleleri, insanları Allah’tan uzaklaştırır.
» Günah işlemekten, sapık yollara düşmekten çekinin! Ibadette kusur etmeyin! Yalandan sakınıp ancak doğru söyleyin! Emanete ihanet etmeyin! Iyi kimse olsun, kötü kimse olsun; size biri bir şey emanet etti mi, onu istediği vakit bunu kendisine geri verin! Bana Ali bin Ebu Talib-i öldüren bile bir şey emanet etseydi, bunu kendisine geri verirdim.
» Her işinde doğru ol! Boş ve beyhude işlerle uğraşmaktan sakın! Düşmanından her zaman çekin ve dostunu da çekindir!
» Her üstün ve iyi şeyden daha üstünü ve daha iyisi; adalet ve ihsandır. Onun için Cenab-ı Hak; adalet ve ihsanı emreder.
» Insanın ilmi ile beraber hilmi de olması ne kadar güzel olur. Sabırlı ve bilgili olmak, faziletlerin en üstünüdür.
» Insanın yüreğine az olsun, çok olsun bir defa kibir girecek olursa, bu kibir ne miktar girerse, aklı da o miktar da azalır.
» Insanoğlu için şu noksanlık yeter ki; Başkalarının kabahatlerini sayıp döktüğü halde, kendi kabahatini ve ayıbını görmez. Başkalarını kötü yola gitmekten men eder de, kendisi o kötü yolun yolcusudur. Ve hiçbir menfaati olmadığı halde, halka zulüm ve eziyet edilmesinden sevinç duyar.
» Kardeşinde bile bulunsa, onda gördüğün fakat Allah’ın örttüğü bir kusuru söylemen fena bir şeydir. Onda olmayan kusuru söylemen ise iftiradır.
» Kibirli ve gururlu olanlar ahmak bir cemaattir. Onların ahmaklıklarının ölçüsü, kibirleri ile mütenasibtir. Yani ne kadar kibirli olursa o kadar ahmaktırlar.
» Kullar, Cenab-ı Hakk’ın dergahında dua ettikleri zaman, bunu içten gelen huzur ile yapmalıdırlar. Makbul olanı budur. Ilahi kaza ve belayı, içten gelen duâdan başka hiçbir şey geri çeviremez.
» Pişmanlık gözyaşları ile ıslanan yüzü cehennem ateşi yakmaz.
» Şeref ve servet insanın vücudunda dolaşır. Nihayet sonunda tevekkül evine yerleşir. Orada karar kılar.
» Şiamız, yani Ehl-i Beyt’i sevenler üç kısımdır. Bir kısmı bizlerle geçinenlerdir. Bir kısmı sırçagibi çabucak kırılıp gidenlerdir. Bir kısmı ise kırmızı altın gibidir. Ateşe girdikçe, zahmet ile karşılaştıkça değeri artar.
» Şu zat gözümde çok büyüktür. Çünkü dünya onun gözünde küçülmüştür.
» Temizlik ve iffet kadar bir şey, Cenab-ı Hakk’ın indinde makbul değildir. Karnı haram lokmaile doldurmaktan ise aç bırakmak ve nefsi körleterek, başkalarının iffet ve namusuna tecavüz etmemek evladır.
Imam Muhammed Bakır’dan manalı sözler
» Güvendigim birisiyle oturmak, bana bir yılın ibadetinden daha güvenceldir.
» Allah için seven, Allah için düşman olan ve Allah için ihsan eden, kamil imanı olan kimselerdir.
» Dili doğru söyleyenin ameli temiz olur, niyeti iyi olanın rızkı çoğalır ve ailesi ile iyi geçinenin ömrü uzun olur.
» Gücün yetiyorsa ilişkin olan herkesten, iyilikle üstün olmaya çalış.
» Imam ;Allah’a isyan eden, O,nu tanımamıştır, buyurup şu manzumeyi okudular.
Sevdiğini söyler, isyan edersin oina.
Acayip bir iştir bu,andolsunki canına.
Sevgin gerçek olsaydı, itaat ederdin o,na.
Çünkü aşık maşukun, sözünden çıkmaz asla.
» Aşağılık kişinin silahı, kötü sözdür!
» Bilgisinden faydalanılan bir Alim, ibadetlele uğraşan bin kişiden üstündür!
» Andolsun Allah'a ki, bir Alimin ölümü, Şeytan'a yetmiş ibadet edenin ölümünden hoş gelir!
» Amel ancak bilgiyle olursa makbuldür. Bilgi de amelle olur ancak!
» Tanrı rahmet etsin o Mümine ki, dilini tutar, kötü söz söylemez. Bu, kendine verdiği bir sadakadır. Dilini tutmadıkça kimse günahtan kurtulamaz!
=Seyyid Hakkı=