11. Imam Hasan-ül AskeriŽnin Hayatı
11. Imam Hasan-ül Askeri'nin hayatı
Babası: Imam Ali-ül Naki
Annesi: Hadis, Susen, (Hudeyse)
Lakabı: Vekil
Künyesi: Ebu-Muhammed
Yüzüğünün yazısı: Noksan sıfatlardan arıdır; göklerin ve yeryüzünün anahtarı O’nundur
Doğum yeri ve tarihi: Medine’yi Münevvere, M: 03 Aralık 846
Şehadet yeri ve tarihi:
Kabrinin bulunduğu yer:
Yaşı: 28
Katili: Mu’temid
Imamet süresi: 6 yıl
Zamanındaki halifeler: Mu’tezz, Muhtedi, Mu’temed
Halife Mutezz zamanında; Ali evladı ve yandaşları, şiddetli takiplere, işkencelere uğramıştı. El-Mutezzin öldürülmesinden sonra yerine El-Mühtedi halife oldu. O da isyanların, askerlerin ayaklanması sonucunda, Hicri 256. yılında ayaklar altında can verdi.
Abbas oğulları, devlet adamları; Hz.Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine, yandaşlarına düşman olanlar herkes; Ehl-i Beyt imamlarının bilgilerini, manevi kudretlerini, ahlak bakımından üstünlüklerini, her hususta ümmetin seçilmiş kişileri olduklarını inkar edemiyorlardı, onlara; içlerinden gelmemekle beraber yine de hürmet etmek zorunda kalıyorlardı.
Imam Hasan-ül Askeri; Cennette bir kapı vardır, adı Maruftur; o kapıdan; hayır sahiplerinden, iyilik edenlerden başkaları giremezler; Allah’a hamdolsun ki ben, halkın ihtiyacını gidermeye çalışmadayım buyurmuş ve sonra Ebu Haşime bakıp; Sizde bu yolda yürüyün çünkü; bu dünyada cömertlik edenler, iyilikte bulunanlar, ahirette de maruf olurlar dedi.
Imam Hasan-ül Askeri; bilgiye, irfana pek büyük bir önem verirdi ve bu konuda şöyle buyurdu: Bütün dünya ve dünyada ne varsa hepsi bir lokma olsa, bende o bir lokmayı alsam da; bilen, iman ve irfan sahibi olan birisine versem, yine de onun hakkını ödeyememekten korkarım. Ama bilgisiz, kötü bir kişiye, bir yudumcağız su versem aşırı gittiğimden, israf ettiğimden korkarım.
Imam Hasan-ül Askeri, Ehl-i Beyt’e uyanlara da şu suretle öğüt verdi: Allah yolunda takvaya riayet etmenizi, gayrette bulunmanızı, iyilikte bulunandan, yahut günah işleyenden, kimden olursa olsun size emanet edilen şeylere riayette bulunmanızı, emanete ihanette bulunmamanızı tavsiye ederim.
Komşularınızla iyi geçinmenizi, Allah’a ibadetteyken secdede uzun müddet kalmanızı, kulluğu bırakmamanızı dilerim; çünkü Hz.Muhammed’in risaleti bu esaslara dayanmaktadır. Halkla iyi geçinin, onları dolaşın, hastalarının hatırlarını sorun.
Içinizden biri; takva sahibi olur, doğru söyler, gerçek muamelede bulunur, Islamın edeplerine riayet eder, dini vazifelerini yerine getirirse; halk, bu kişi “Ehl-i Beyt’in” yolunda olduğunu bilsin; buysa bizi sevindirir, bizim övüncümüz, bezentimiz olun, buna gayret edin, başımızı yere eğdirecek hareketlerden çekinin, bize halkın sevgisini celb edin, bizden onların kötü zanlarını, bize layık olmayan düşüncelerini giderin, çünkü biz hakkımızda söylenecek her çeşit iyiliklerden, övüşlerden üstünüz; o övüşlere daha da layıkız. Aleyhimizde söylenecek kötülüklerden ise uzağız, bizim Peygambere yakınlığımız var.
Şunu bil ki insanların en iyisi; iyiliği, hayrı insanlarca bilinen fakat kendisi halkın ayıplarını, gizli şeylerini yaymayan kişidir. Onikinci Imam’ın Mehdi olduğu hakkındaki hadisler ve Ehli Beyt yandaşlarının Imam Hasan-ül Askeri’yi, Onbirinci Imam tanıması, Abbas oğullarının telaşını, ürküntüsünü büsbütün arttırmıştı.
Imam Hasan-ül Askeri’nin henüz çocukları olmamıştı; fakat bu, doğru muydu? Buna bir türlü inanamıyorlardı. Onun içinde Imam Hasan-ül Askeri’nin evi daima göz altındaydı; kendisini zindana attırmaktansa, bu daha da emin bir çareydi. Halife Mühtedi; Imam Hasan-ül Askeri’yi zindana attırmış, Salihi de hallerini teftişe ve kendisine haber vermeye memur etmişti. Imam’a her türlü nobranlığı yapması emredilen Salih, Imam Hasan-ül Askeri’nin tesiri altında kalmış, Halife Mühtediye; Gündüzün akşama kadar, geceleyin sabaha kadar ibadetle meşgul olan, kimseye bir söz söylemeyen, duadan, ibadetten başka bir şeyle meşgul olmayan ne yapabilir ki diye haber göndermişti. Halife Mühtedi, Imam Hasna-ül Askeri’yi şehit ettirmeyi kafasına kurmuştu, fakat dilediğini başaramadan öldü gitti.
Imam Hasan-ül Askeri, halife Mutemid tarafından da birkaç kere hapsettirilmişti. Bu suretle devrin iktidarı; hem Imam Hasan-ül Askeri’yi yandaşlarıyla görüştürmemiş oluyor, hem de çocukları olmasını engelliyor, kendisi de göz altında bulunduruluyordu. Halife Mutemid zindandaki memurlardan, Imam Hasan-ül Askeri hakkında daima haber almakdaydı; fakat Imam’ın ibadetten ve niyazdan başka birşeyle uğraşmadığını haber alabiliyordu.
Imam Hasan-ül Askeri, yemek vaktinde kendisine evden gönderilen yemeği zindandakilerle beraber yiyordu. Imam Hasan-ül Askeri, bir kerede, Otamış adlı birinin denetimi altında hapsedilmişti. Bu adamcağız Ali evladı’na pek düşmandı, Imam’a iyice eziyet etmeyi kurmuştu; fakat Imam’ın heybetleriyle beraber güzellikleri, temkin ve vakarlarıyla beraber lütufları, mürüvvetleri, Rabbine karşı ibadetleri, itaatleri bu zatı şaşırtmıştı. Ali evladı’na riayet
Imam Hasan-ül Askeri son defa Hicretin 266. yılında hapsedilmişdi. Bir gün annesine; Bu yıl bir eziyete uğrayacağım buyurmuşdu. Annesi ağlamaya başlayınca; Ağlamanın, üzülmenin çaresi yok demiş, o yılın Safer ayında memurlar gelip kendisini alıp, zindana koymuşlardı. Kardeşi Cafer de kendisiyle beraber zindana atılmıştı.
Birkaç gün sonra Halife Mutemid, zindancıyı çağırdı; Git, Imam’a selamımı söyle, evine gidebilir emrini verdi. Memur, zindan kapısına gelince orda ayarlanmış, gemi vurulmuş bir atın durduğunu gördü. Kapıyı açınca baktı gördü ki; Imam Hasan-ül Askeri giyinmiş, kapıda bekliyordu. Memur, Halife Mutemid’in selamını ve emrini söyleyince Imam bir müddet durdu, sonra; Git, Mutemid’e söyle, benim çıkmam Cafer’in kalması ayıp bir şey olur, onunla geldik onunla çıkacağız buyurdu.
Zindancı gidip bu hali Mutemide bildirdi. Halife Mutemid: Cafer’i de kendisine hürmetten bırakıyorum, yoksa onu hem bana, hem kendisine karşı suçlu gördüğümden hapsetmiştim demesini zindancıya emretti. Zindancı, dönüp Mutemid’in sözlerini bildirdi ve her ikisini de bıraktı.
Imam Hasan-ül Askeri, Hicri 266. yılı Rebiül evvelin ilk günü rahatsızlandı, 8. gününe doğru hastalığı arttı. O gün sabahleyin dua ile ibadetini yapti ve daha sonra, mübarek ruhunu teslim etti. Imam Hasan-ül Askeri yıkanıp kefenlendikten sonra kardeşi Cafer, cenaze namazını kılmak üzere geldiği sırada, Onikinci Imam Sahib-ül-Emr gelip Caferin eteğini çekerek; Amca buyurdu; Babamın cenaze namazını kılmaya benim senden daha üstün hakkım var. Cafer geri çekilmeye mecbur oldu. Zamanın imamı babasının cenaze namazını kılıp çekildi.
Bütün bu rivayetlerden anlaşılıyor ki; gasillerinde, tekfin ve techizlerinde yani bu dini emirlerin yerine getirilişinde, hariçten hiçbir kimse bulunmamıştır. Bütün bunlardan sonra Imam Hasan-ül Askeri’nin Hakka kavuştuğu duyuruldu. Şehir umumi bir yas havasına büründü. Dükkanlar kapandı, herkes toplandı, cenaze evden çıkarıldı, şehirde gezdirildi.
Imam Hasan-ül Askeri’nin, Halife Mutemid tarafından zehirlettirilerek şehit edilmiştir. Imam Hasan bin Ali’nin ve Imam Cafer-i Sadık’ın; Bizden hiçbir kimse yoktur ki; katledilerek yahut zehirlettirilerek şehit olmasın buyurmuştur ve bu rivayet doğrudur.
Imam Hasan-ül Askeri, Miladi 01 Şubat 874 yılında Hakk’a yürümüştür. Soyu evladı Imam Mehdi’den yürümüştür. Imam Hasan-ül Askeri’nin; tefsirleri, mektupları, risaleleri ve kısa sözlerden oluşan çok değerli yazılı eserleri mevcuttur. Kendisinden sonra imamet, oğlu Imam Muhammed Mehdi’ye geçmiştir.
Imam Hasan-ül Askeri’den manalı sözler
Imam Hasan‑ül Askeri’nin bugün elde bulunan eserleri şunlardır:
1. Tefsirleri,
2. Kısa sözleri,
3.Mektupları,
4. Helal ve harama ait risaleleri(Kitapçıklar). Imam Hasan‑ül Askeri’nin, bu eserlerindeki sözlerinde ve nasihatlarında, insanlık için alınacak nice kıymetli dersler vardır. Bazı sözleri şunlardır:
» Allah‘tan çekinin. Dine ve insanlığa kir değil, süs olun. Kendinizi halka sevdirin. Kendinizden kötü isnadlar giderin.
» Allah‘tan çekinmenizi, dinde ihtiyatla hareket etmenizi, Allah yolunda çalışmanızı tavsiye ederim. Her zaman ve her yerde doğru sözlü olunuz. Size emanet edilen şeyi, bu emaneti yapan ister iyi bir insan, ister kötü bir insan olsun, mutlaka yerine getirin.
» Başkalarında görüp de beğenmediğin şeyler, seni terbiye etmeğe yeter.
» Batıl benliğine binen, ne damet evine konar.
» Beli kıran şeylerden biri de, gördüğü iyiliği örten ve kötülüğü yayan komşudur.
» Biz ancak hakkımızda söylenen güzel sözlere layıkız. Bize isnad olunan her kötü sözden ise uzağız. Allah’ın kitabı’nda hakkımız var. Resulullah‘a yakınız. Cenab‑ı Hakk bizi tertemiz etmiştir. Hakkımızda kötü zanda bulunan, bize bir kötülük isnad eden ancak yalancıdır.
» Budala kişinin yüreği, ağzındadır. Akıllı kişinin ise ağzı, yüreğindedir.
» Cömertliğin de bir derecesi vardır. O dereceyi aştı mı, cömertlik artık israf sayılır. Nitekim yiğitliğin, kahramanlığın da bir derecesi vardır. O derece aşılırsa kızgınlık, kudurganlık olur. Iktisadın da bir hududu vardır. Bu hudut aşıldımı, hasislik başlar.
» Çok uyuyan, çok rüya görür.
» Düşmanın en az hilekarı, sana olan düşmanlığını ap‑açık gösterendir.
» Gönül alçaklığı, öyle bir nimettir ki, hiç kimsenin hasedini çekmez.
» Hayır eken, hayır biçer. şer eken, pişmanlık biçer. Kim ne ekerse ancak onu biçer.
» Her kötülüğün anahtarı öfkedir.
» İnsanlardan çekinmeyen, Allahtan da çekinmez.
» Kederli olan bir kimsenin kederine saygı gösterin. Böyle bir kimsenin yanında sevincini göstermek, edebe sığmaz.
» Komşularınızla iyi geçinmeğe bakın. Hz.Muhammed bunu emretmiştir. Dostlarınızı, yakınlarınızı ziyaret edin. Hastaların hatırını sorun. Cenazelerde hazır bulunun, kimsenin hakkı üzerinizde kalmasın, borçlarınızı eda edin.
» Layık olmayan bir kimseyi öven, haksız olarak birine bir kötülük isnad eden adama benzer. Yaptıkları iş arasında fark yoktur.
» O ne kötü bir kuldur ki; iki yüzlü, iki sözlüdür. O, kardeşini yüzüne karşı metheder de arkasından etini yer. O, kardeşine bir şey verilecek olsa kıskanır. Başına bir felaket geldiği zaman ise onu hemen kötülemeğe kalkışır.
» Sizden biri ihtiyatla hareket eder, doğru sözlü olur, insanlarla iyi bir huyla geçinirse ve onu herkes severse, bu beni sevindirir.
» Suç işlemeyi terk eden makbul bir kuldur.
» Şaşılmayacak bir şeye gülmek bilgisizliktir.
» Şükretmeyen, şükretmesini bilmeyen, nimet nedir bilmez. Uğradığı nimet karşısında buna şükreden, nimetin kadrini bilip anlayandır.
» Yüz güzelliği dış güzelliktir; aklın, zekanın güzelliği ise öz güzelliktir.
=Seyyid Hakkı=