3-Giriş
Giriş
Peygamberi ve masum imamları bizlere gönderdiği için minnet duyduğumuz; bağışladığı doğruluk ve imanla bizleri kötü hareketlerden, batıl düşüncelerden kurtaran Allah’a hamd ve şükürler olsun.
Allah’ın rahmeti ve selamı Hz.Muhammed’e, O’nun ev halkı Ehl-i Beyt’e, evlatlarına ve kıyamete kadar ona inanan insanlara olsun. Allah’ın laneti, göklerin ve yerlerin ağırlığınca onların düşmanlarına olsun.
Zamanın büyük bilginlerinden, tasavvufçu Mekke’li Şeyh Ebul Feth şöyle anlatıyor: Abbasi halifelerinden Harun Reşid zamanında Bağdat’lı zengin bir tüccar vardı. Hz.Muhammed’e ve onun Ehl-i Beyt’ine derin bir sevgiyle bağlı olan bu tüccar Hz.imam Cafer-i Sadık’ın müridiydi ondan hem Allah’a kulluk etmenin yollarını öğreniyor, hem de ona hizmet ediyordu.
Bu tüccar, Hz.imam cafer-i Sadık’ın şehit edilmesinden sonra İslam düşmanlarının zülmüne uğradı. Malı, mülkü elinden alındı, hizmetçilerinden başka hiçbir şeyi kalmadı.
Eşsiz bir güzelliğe sahip olduğu için Hüsniye adı verilen bu kız, efendisinin hizmetine girdiğinde beş yaşındaydı. Bir süre okula gittikten sonra, İslam dinini öğrenmesi için efendisi tarafından Hz.imam Cafer-i Sadık’ın evine gönderildi. Hüsniye yoğun bir eğitimden geçti; yirmi yaşına geldiğinde artık yetişkin bir alim olmuştu.
Hüsniye’nin eğitimini tamamlaması ile efendisinin yoksul düşmesi aynı zamana rastlamıştı. Bir gün tüccar Hüsniye’yi yanına çağırdı ve ona şöyle dedi:
Hüsniye: bir canım var, o da
Tüccar, Ey Hüsniye, bu dediğini yapamam. Çünkü Harun Reşid zalim bir halifedir. Bilginin derinliğini, olgunluğunu ve güzelliğini keşfettiği an seni zorla elimden alır. Ve ben buna çok üzülür, öyle bir azap duyarım ki, sonuçlarına katlanamam. Böyle bir şey sabır sınırlarımı aşar.
Hüsniye: sakın korkma. Içimdeki Hz.Muhammed ve Ehl-I Beyt sevgisi bana öyle bir güç verir ki, yaşadığım müdetçe beni senden kimse ayıramaz. Allah’a sığınmalısın.unutma ki her zaman Allah’ın dediği olur.
Bu tartışma bir sure daha devam etti. Sonunda Hüsniye’nin efendisiikna oldu ve durumu anlatmak üzere Harun Reşid’in veziri Yahya bermeki’nin evine gitti. Onu dinleyen Yahya Bermeki, hizmetçiyi huzuruna istedi.
Korku ve şaşkınlık içindeki efendisi Hüsniye’yi alıp Yahya Bermeki’nin evine götürdü. Yahya Bermeki, Hüsniye’nin güzel yüzünü group, mükkemel konuşmasını dinleyince, hiç tereddüt etmeden gidip halifeye haber Verdi. Halife Harun Reşid, Hüsniye’nin huzuruna getirilmesini emretti.
Yüzü örtülü halde halifenin huzuruna çıkarılan Hüsniye, dua ve övgü sözcüklerinden sonra halifeyle ilgili bir kaç da şiir okudu. Memnuniyeti yüzünden okunan Harun Reşid, Hüsniye’den yüzündeki örtüyükaldırmasını istedi.
Hüsniye’nin güzelliğini group hayran olan Harun Reşid, derhal sahibinin getirilmesini emretti. Biraz sonra içeri giren tüccara, hizmetçinin adını ve değerini sordu. Hüsniye adlı bu hizmetçinin değerinin üç bin altın olduğunu öğrenince, küskün bir yüz ifadesi takınarak sordu: “sahibi olduğun hizmetçinin marifeti nadir ki bu kadar büyük bir bedel istersin?”
Tüccar: Ey zamanın halifesi! Hizmetçimin marifeti şudur ki, zamanımızın bütün bilginleri biraraya gelip onunla tartışmaya girişse, onların hepsini yenilgiye uğratır.
Halife:
Hüsniye’nin efendisi biraz düşündükten sonra, Hüsniye ile tekrar görüşmek için biraz müsade istedi. Halifenin izniyle huzurundan ayrıldı ve olup biteni Hüsniye’ye anlattı. Hüsniye; Ondan, “Asla üzülmene gerek yok; Allah, Hz.Muhammed ve Ehl-i Beyt vergisi bilgimle yenilgiye uğramam mümkün değil”, cavabını alınca, doğruca halifeye gidip sözleşme imzaladı.
Sözleşmeden sonraki ilk karşılaşmalarında Harun Reşid ile Hüsniye arasında şöyle bir konuşma geçti:
Halife: Ey Hüsniye! Önce dinini ve mezhebini söyle bana.
Hüsniye: Son peygamber Hz.Muhammed’in ve onun Ehl-I Beyt’inin dininden ve mezhebindenim.
Halife: İslam peygamberi Hz.Muhammed’in hilafesi ve vasisi kimdir peki?
Hüsniye: Ey Halife! Emret ki alimler huzura gelsin. Bu soruya, onların benim dinime ve mezhebemi ilişkin düşüncelerini dinledikten sonra cevap vereceğim.
Harun Reşid, Hüsniye’nin Ehl-i Beyt mezhebinden olduğunu anlamıştı. Veziri Yahya Bermeki’ye dönüp, “Bu hizmetçinin bizim mezhebimizden olmadığı anlaşılıyor katli vaciptir” dedi.
Yahya Bermeki, aynı düşüncede değildi. “Ey halife, bu hizmetçi büyük bir iddia ile duruyor huzurumuzda” diye başladı sözlerine. “Ona iddiasını kanıtlamak hakkı vermek adaletin gereğidir. Eğer öne sürdüğü gibi alimleri yenilgiye uğratamazsa, onu ölümle cezalandırabilirsiniz. Yok eğer alimleri mat ederse bu defa da O’nu söz verdiğiniz gibi ödüllendirmeniz gerekir. Çünkü alimlerin tamamına üstün gelen bir hizmetçiyi öldürmek Allah’a karşı gelmek olur, büyük bir haksızlık sayılır.”
Harun Reşid, Yahya Bermeki’ye hak verdi ve Hüsniye’yle tartışmak üzere Bağdat’aki bilginlerinin saraya gelmesini buyurdu. Zamanın en büyük iki alimi kadı Ebu Yusuf ve İmam Şafii de Bağdat’a yaşıyordu. Ikisinin arasında ihtilaf vardı ama Ehl-i Beyt düşmanlığında birleşiyorlardı. Nihayet bütün alimler halifenin huzurunda biraraya geldiler.
Hüsniye, alimlerin tam karşısına oturdu. Alimler ilk olarak Hüsniye’nin mezhebini sordular. Hüsniye korkusuzca açıkladı mezhebini. Ehl-i Beyt’e derin bir sevgiyle bağlı olduğunu söyleyince sert bir tartışma çıktı. Hüsniye, ayet ve hadislerle süslediği düşüncelerini öylesine sistemli bir şekilde ve inançla ifade ediyordu ki, bir süre sonra alimler susmak zorunda kaldılar. Harun Reşid’in meclisinde bulunan herkes hayretler içinde kalmıştı.
Ortaya çıkan manzaraya öfkelenen Harun Raşid, Basra’nın tanınmış bilginlerinden İbrahim Halit’in Bağdat’a getirilmesini buyurdu. İbrahim Halit, Dar’ül Emare adlı okulda dörtyüz öğrenciye öğretmenlik eden büyük bir İslam alimiydi. Basra Hakimi, emir gereğince İbrahim Halit’i Bağdat’a gönderdi.
Kitap: Hüsniye
Hazırlayan: Ant yayınları
Ekleyen: Seyyid Hakkı