Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

ANASAYFA


Alevi inancında ruhun konumu, anlam ve önemi…
Alevi inancında ruh yani can kavramı, hem insanı var eden öz olarak hem de varoluşun bütünlüğünü sağlayan kutsal bir gerçeklik olarak çok merkezi bir yere sahiptir.
 

Ruh’un konumu…
Aslında ruh nedir? Sorusunun cevabı, bilmiyorum olacaktır. Ancak işin gerçeği, aklımızın algı gücüyle tarif etmeye çalışacağız.

Ruh, yaşamın özüdür. Canlılığı sağlayan, ölümsüz manevi cevherdir. Diğer bir deyimle, bedendeki misafirdir. Yani beden, bir handır ve Ruh ise, o handaki misafirdir. Zamnanı gelince, hanı terk edip gidecektir.    

Ruh, maddi ve manevi olarak çok yönlü kabiletlere sahiptir…
Manevi kabiletlerden bazıları…

Akıl anlamak, vicdan tartmak, Şuur yani bilinç fark etmek, hayal planlamak, vicdan tartmak, hafıza bilgi edinmek ve kalp ise, sevmek içindir.
 

Maddi kabiliyetlerden bazıları…
Kafa ruhu taşımak, el tutmak, kulak işitmek, gözler görmek, dişler çiğnemek ve dil, konuşmak içindir.
 

Kişinin, dünya yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulan ruhtur. Dolayısıyla gelecek yaşamında ödül veya cezaladırılacak olan da ruhtur.  

Allah, Ademin yani insanın cesedini topraktan şekillendirdikten sonra O’na, kendi ruhundan üflemiş ve böylece insan, hayat kazanmıştır.  

Ruh, sözlük manası…
Bedende bulunan yaşamın özü, canlılığı sağlayan, maddesel olmayan ve ölümsüz konumda olan manevi cevherdir.
 

Ruh, inançsal manası…
Insanın kendi özü, maneviyatı. Tekrardan öze ulaştıran, ruhun kendisidir. Varlık Birliği yani Allah, Evren, Insan sistemidir.
 

Belli bir yaştan sonra insan ana, baba, çevresinin etkisinde ve onların fikirlerinin tesiri altında bir yön alır. Sonra beden, nefs ve biyolojik yani kirli madde alemi ile ilişkisini arttırdıkça nefsini duygulara meyil edip onlarla fazla uğraştıkça, cisimleşmeye başlar. Cismani ruhun en tehlikelisi, onun tamamen cisimleşmesidir.  

Tamamen cisimleşen bir ruh, elbetteki helak olur. Dolayısıyla bu gibi ruhlar cezalandırılırken kutsal yani olgunlaşmış, erdemleşmiş ruh ise mükafatlandırılır. 

Ruhun kabiliyetlerinden, bir kaç örnekler…
Şuuruyla kendini fark etmek-farkına varmak, aklıyla idrak etmek-anlamak, vicdaniyle tartmak-karar vermek, hayal güçüyle planlamak-uygulamak, hafızasıyla bilgi toplamak-depolamak, kalbiyle sevmek-sevilmek, vs. Bundan dolayıdır ki kişinin dünya yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulan ruhtur.
 

Dolayısıyla insan öldükten sonra ödüllendirilen veya cezalandırılacak olan bedenin kendisi değildir, ruhtur. Çünkü Allah, yaratıkların cesedini topraktan şekillendirdikten sonra ona kendi ruhundan üflemiş ve böylece yaratıklar hayat kazanmıştır.  

Canab-ı Hakk, insanı iki varlıktan-emanetten var etmiştir…
1. Birinci varlık: Insanın bedeni topraktan yaratıldığı için yeniden toprağa döner ve özüne, yani toprağa karışır.

2. Ikinci varlık: Insana hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir varlık haline getiren; Maddi olmayan ve ölümsüz unsur ruhtur. Allah’ın emaneti olan ruh, tekrar asıl sahibi olan Allah’a dönecek ve O’nunla bütünleşecektir. Bu nedenle cezalandırılacak ya da ödüllendirilecek olan beden değil, ruhtur.
 

Bu tanımdan yola çıktığımızda, insanın dünyasını değiştirmesinden sonra, beden toprak olurken, ruh ebedi olduğu için, yaşamaya devam etmektedir.  

Ruh hakkında, yapılan bazı yorumlar…
* Mutlu olmak istiyorsak, hayatın cisimde değil, ruhta olduğuna inanmalıyız. (Tolstoy)

* Bizi şartlardan çok, ruh yapımız mutlu kılar. (Voltaire)

* Ruhu öldürmek, cismi öldürmekten daha büyük bir cinniyettir. (Gerhart Hauptmann)

* Insan ruha bakmalı, güzel bir vücutta güzel bir ruh olmazsa neye yarar. (Euripidies)

* Gören, duyan yalnız ruhtur, geri kalan her şey sessiz ve sağırdır. (Epicharm)

* Ruhun da vücut gibi ihtiyaçları vardır. (Rousseau)

* Basit bir ruh mutluluklarla övünür, felaketlerle de yere serilir. (Epicure)
 

Bu manalı yorumlardan çıkarılması gereken sonuç…
Ruhun bedene ve bedenin de canlı varlığa dönüşebilmesi için, ruha ihtiyacı vardır. Dolayısıyla zahir ve batini manada, birbirini tamamlayan iki alemin birlenmesidir.

Aşk ile, Hakk ile hakikatin demine Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı Azak=

Alevi selamlaşması ve selamlaşmanın manevi boyutu… 
Hakk Muhammed Ali hürmetine, kollar bir birine kenetlenerek omuzdan veya üst koldan niyaz olunur ve akabinde işaret parmağına niyaz ederek gönlüne koyarlar.
 

Manası: „Muhammed Ali hürmetine, Hakk’ın selamı üzerine olsun. Yani huzur, iyilik esenlik seninle olsun“ demektir. 

Toplumlarda faklı selamlaşma veya selam verme usulleri vardır.
Bir insana esenlik, mutluluk, huzur dilemek her yönüyle anlamlı, sağlıklı ve manevi değeri büyük olan bir selamlaşmadır.
 

Felsefi ve inançsal bakış açılarından selamlaşma, yalnızca bir toplumsal davranış değildir. Insanın varoluşunu, ötekini ve Yaradanı tanıma biçimlerinden biridir. 

Selamlaşmanın boyutları, insana dair tüm katmanları kapsar. Dolayısıyla beden hareket eder, dil konuşur, zihin tanır ve ruh ise dua eder. Bu yüzden selamlaşma, basit bir toplumsal alışkanlıktan öteye sevginin, barışın, saygının ve hoşgörünün küçük bir rituelidir. Selam verildiğinde, benden sana zara gelmez, barıştan yanayım veya seninle biriz mesajı verilmektedir. 

Selam kelimesinin kökeni ve anlamı...
Selam kelimesi Arapça “Silm” kökünden gelmektedir. Anlam olarak barış, güven ve esenlik anlamına gelmektedir. Amaç ise sana karşı savaşmıyorum, seninle barış içindeyim demektir. Bu da insan ilişkilerinin temelini oluşturur ve aynı zamanda birbiriyle barışık olma halidir.
 

Peki neden selamlaşır ve selamlaşma gereği duyarız?
Insanlar selamlaşır çünkü bu, biyolojik olarak güveni, psikolojik olarak bağı ve toplumsal olarak uyumu güçlendirir.
 

Diğer bir deyimle selam, insanın hem “Ben buradayım” hem de “Seni görüyorum” deme biçimidir. Yani birbirinin farkında olmak, tanımak, yakın olmak, saygınlık, barış, esenlik ve güven vermek amaçlanmaktadır. Çünkü insan, sosyal bir varlık olduğu için görülmek ve tanınmak ister. 

Insanlar el sıkışmayla veya sözle selamlaşırlarken, hayvanlar da koklaşarak selamlaşır ve bu yöntemle iç barışı sağlamayı hedeflerler. 

Sonuç itibariyle selamlaşma, insanlar açısından en sade ve en derin eylemlerinden biridir. Bir kelimeyle hem Yaradanı anmış, hem insanı onurlandırmış ve hem de evrene barış mesajı vermiş oluyoruz. Evrimsel olarak, selamlaşma bir barış sinyalidir. Ben dostum fakat tehdit değilim mesajını verir.

Bu yüzden, “selam vermek” yalnızca bir sosyal ritüel değil, aynı zamanda bir varoluş bildirisidir. Yani barıştan, dostluktan, saygıdan, hoşgörüden yanayım mesajıdır. Evrimsel olarak, selamlaşma bir barış sinyalidir. Ben dostum, tehdit değilim mesajını verir.
Aşk ile, tüm varlıklara selam olsun…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevilikte, bireysel ve toplu ibadet...
Alevilikte ibadet, yalnızca şekilsel değil; Gönül, ahlak ve toplumsal dayanışma ekseninde anlaşılır. Yani hem bireysel hem toplu ibadet, Alevi inancında sadece Tanrı’ya yönelmek değil, insanı olgunlaştırmak ve toplumu birleştirmek amacı taşır.
 

Her inançta ayrı bir ibadet-yakarış erkanı olduğu gibi Alevilerin ibadet erkanı, Cem erkanıdır.
Alevi inancını benimseyen, kabullenen, gönül veren insanların Cem erkanlarında toplu halde eda ettikleri ibadet sistemidir.
 

Günlük bireysel ibadet...
Bireysel ibadet, kişinin kendi başına Allah ile bağ kurmasıdır. Kişi, bağımsız ve aynı zamanda sorumlulukları olan bir bireydir. Bağımsız, özgür olmak, bireyin sorumsuz davranabilir anlamına gelmemelidir.
 

Makbul olan ibadet, özgür yapılan ibadettir. Neden, özgür ibadet? Çünkü günümüzde ibadet şekle, şemaya, kurala, yani 2 rekat, 3 rekat, 5 rekat olarak zaman limitine sıkıştırılıp mahküm edilmiştir. Mahküm olan bir din, özgür değildir; Bağımlıdır, yapmacıktır, şekilciliktir, biçimcilik fakat doğal değildir. 

Şahit olduğumuz gibi Cem erkanları, farklı zaman limiti içerisinde yerine getirilmektedir ve doğru olan da budur. 

Dolayısıyla günün bereketli, huzurlu, pozitif  geçmesi için dua ve dileklerle başlamak maneviyatı güçlendirir. Maneviyatın güçlenmesiyle birlikte, kişinin kendisine saygınlığı, yaşamına verdiği değer bilinci ve özgüveni artar. Çünkü güne tembel tembel oturmak yerine bir beklentiyle başlıyorsunuz ve bu beklenti, kişinin motivasyonudur. 

Güne, dua ile başlamak-Sabah ibadeti…
Ya Cenab-ı Hakk!

Gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, hakkımda hayırlı olanı da gönlümü razı eyle.

Insanların hırslarını merhamete, kinlerini sevgiye ve düşmanlıklarını da barışa çevir.

Yapacağım işlerde başarılı ve yapmak istediğim işlerde de azimli ve gayretli olmayı nasip eyle.

Kul hakkından uzak, helal lokma ile kazanç nasip eyle.

Allah Allah, kabul ve makbul ola.
 

Günün sonunda, yapılanı sorgulamak Alevi deyimiyle özünü dara çekmek…
Özünü dara çekmek, gün boyunca yaptıklarımızın hesabını görmektir.

Yapılan işlerin başarı, faydalı veya faydasızlık oranlarını tespit ederek daha iyisini yapmaktır.
 

Günün sonunda kendim için, ailem için, toplumum için, çevrem için, insanlık için ve daha önemlisi Allah’ın rızasını kazanmak için ne yaptım? Hesabını çıkarmaktır. Tüm bu çabaların amacı ise düzeni oturtmak, tebellikten kurtulmak, faydalı olmak ve sonuçta insanın kendisiyle barışık olmasıdır. 

Günü, şükür duasıyla tamamlamak-Akşam ibadeti…
Kimseye yük olmamak için ayağa kalkmayı, işime gücüme gitmeyi,

Faydalı olmayı, sağlıklı evime dönmeyi, helal lokmayı ve

Kazancı nasip ettiğin için sana şükürler olsun ya Cenab-ı Hakk!

Yaptığım yanlışlardan, haksızlıklardan, eksikliklerimden sana sığınırım.

Bağışlamanı temeni ederim ya Cenab-ı Hakk!

Doğru yolda yürümeyi, faydalı ve iyi insan olmayı nasip eyle ya Cenab-ı Hakk!

Allah Allah, kabul ve makbul ola.
 

Toplu ibadet...
Toplu ibadetler uyum içinde olmayı, birlikte hareket etmeyi, gönül birliğini sağlamayı, saygıda kusur etmemeyi, vs. gibi ortak manevi değerlerin güçlenmesini amaçlamaktadır.
 

Alaviler duasını, yalvarışlarını yaparken Hz.Muhammed Mustafa zamanında olduğu gibi Hakk meydanında, Pir huzurunda cinsiyet ayrımı yapmadan her can birbirinin yüzünü görebilecek şekilde halka-daire halinde saf tutarlar. Bunun amacı cemal cemale, gönül gönüle karşı olmasıdır. Çünkü Canab-ı Hakk, insanın gönlünü mekan edinmiş ve cemalinde ise, görünüş alanına çıkmıştır. Toplumun, birlik ve beraberlik içinde yapmış olduğu bu ibadet şekline, halka ibadeti denir.  

Ibadet niçin, kimin için, hangi amaç için yapılmalıdır?
Önemli olan bunun bilincinde olmak ve anlamaktır. Dolayısıyla bireysel ibadetlerde istendiği zaman, istenildiği yerde, istendiği biçimde ve ihtiyaç doğrultusunda dua ile ibadet yapmalıdır.
 

Perşembe gecesi delil uyandıran, dusını yapan, Deyiş, Duaz-ı Imam çalıp söyleyen canın ibadeti üç saat sürerken diğer bir can kendi ibadetini sadece delil uyandırmak ve duasını yapmakla sınırladırmıştır. Neden uzattın veya neden kısa tuttun, deme hakkımız var mıdır? Tabii ki müdahale etmeye kimsenin hakkı yoktur.  

Sonuç itibariyle bireysel ibadet; Kişinin içinde bulunduğu sıkıntı, zor durum, çaresizlik, vs. veya yaşamış olduğu sevinç, mululuk ile alakalıdır. Duruma göre Cenab-ı Hakk’a şükür etmeyi veya dilek ile arzularını iletmek amacı doğrultusunda dua ve ibadet yapılmalıdır.  

Duanın, belli normları yoktur. Allah’ın huzurunda, kişinin arzu ve isteklerine dayalı gönülden geçen tüm dileklerin, arzuların, beklentilerin, vs. dile getirilmesidir.  

Dolayısıyla Alevilikte ibadet şu anlayışla özetlenebilir: Ibadet, insanın Hakk’a varma yolculuğudur ve bu yol, hem gönülden geçer hem gönül birliğinden. Diğer bir deyimle bireysel ibadet: Kişinin kendini bilmesi, arınması ve Toplu ibadet ise: Örneğin Cem erkanlarında toplumla bir olup Hakk’a yönelmesidir. Aşk ile, kabul ve makbul ola... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevi inancında, Mürşidlik kapısı...  
Imam Cafer-i Sadık buyurur ki: “Evlad-ı Resulden gayrisine pirlik etmek ve talip olmak caiz değildir. Yediği, içtiği haramdır. Murtadı tarikat, murtadı hakikattır. Ve hem irşadı ve biatı ve tövbesi makbul değildir. Çünkü evlad-ı Resulden biat yoktur. Semayesiz kalmıştır.
 

Mürşid; Irşad eden, doğru yol gösterendir. Alevi tasavvufunda manevi hizmet rehbersiz yapılmaz. Çünkü tasavvuf  hem nefsi hem de ruh terbiyesidir. Yol taliplerinin eğitilmeye muhtaç olan kişinin ilk işi, kendine yol gösterecek bir Mürşid bulması gerekir.  

Alevilikte en üst inanç kapısı Mürşidlik kapısıdır, bir sonrası Pirlik kapısıdır, bir sonrası Rehberlik kapısıdır ve bir sonrası Taliplik kapısıdır. Alevi toplumu içinde, Mürşid, Pir ve Rehber tümüne “Seyyid” derler. Çünkü Hz.Muhammed Mustafa soyundan geldikleri için, Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resul’dürler.  

“Dede” lakabı Osmanlı hükümdarlığı döneminden bu yana vardır. Osmanlı dönemine kadar Seyyid olarak bilinirlerdi.. Seyyidlere çıkarılan ölüm fetvaları sonuçu seyyidler bu isme yakın “Dede” ve “Mir” sözcüklerini kullanmışlardır. Bu sözcüklerin manası; Yaşlı, olgun, erdemli, sözü para eden, saygılı kişi anlamındadır. 

Mürşid toplumun her türlü halinden genel sorumlu kişidir. Her soruna çözüm bulan ve çözendir. Mürşid’in soyu, Şahı Merdan Ali’den ve dolayısıyla Hz.Muhammed’de dayanmaktadır.  

Her talibin bir rehberi-piri ve mürşid’i vardır. Talibin bağlı olduğu ocağın dedesi piridir ve Pirinin piri ise kendisine mürşiddir. Mürşidin görevi; Talibi irşat etmek, aydınlatmak ve bilgilendirmektir.  

Imam Cafer-i Sadık buyruğuna göre: Bir Seyyidin,  talibini irşad edebilmesi için, çeşitli eğitim aşamalarından geçerek bilgi ile tecrübesini artırarak mürşidlik postuna oturabilir ve cem cemaat yaparak talipleri irşad etme hakkına sahip olmuş olur.  

Alevi inancı taliplik üzerine kurulu olup, el ele el Hakk’a ilkesi vardır. Buda şu demektir; Her dedenin bir piri ve mürşidi vardır. Her dedenin görüle bileceği başka bir dede ocağı vardır. Böylece dedeler de, bir başka dede önünde hesap verir ve yargılanır yani görgüden geçmiş olur. Bu sebeple Alevi toplumu birbirinden haberdar ve sorumludurlar. Böylelikle toplum aşayışının tümünde suç işleme oranı yok denilebilecek derecede azdır. 

Alevilikte mürşidlik kapısı, fertleri yargılayan bir cemaat mahkemesi olduğu gibi aynı zamanda Alevi toplumunu bireysellikten kurtararak kuvvetli bir dayanışma meydana getiren manevi bir otoritedir. Bundan başka mürşidler, özellikle cem erkanları ile taliplere cemaat kültürünü, muhabbetini öğreterek, benimseterek, kültürleme ve eğitim fonksiyonlarını da yerine getirmektedirler. 

Alevi inancında ikrar, bir mürşide/pire bağlanmak anlamına gelir. Mürşide/pire ikrar veren; Hz.Muhammed’de ve dolayısıyla Allah’a ikrar vermiş sayılır. Ve talip böylece, Hakk’a giden doğru yola ulaşmış olacaktır.  

Imam Cafer-i Sadık buyuru ki: “Bir Mürşid/Pir, talibi irşad edemezse yani doğru yolu göstermezse, uyarmazsa ve talip de irşad olmazsa o, nasıl Mürşid/pir olur. Ve o, nasıl talip olur.”uyarısında bulunmuştur.
Aşk ile, Erenlerin demine Huu...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı Azak=

Alevi olmanın yolu, ikrar ve teslimiyetten geçer…  
Alevi inancının özünde, ibadet bir araçtır ve Kamil-i Insan olmak ise, asıl amaçtır. Insanı olgunlaştıran, kemalete ulaştıran sadece Pratik ritueller değildir. Aynı zaman da ilim, irfan ışığıyla ruhun olgunlaşmasını sağlamaktır.  

Zahiri anlamda inancın Pratik rituelleri aşın unudur, ilim ile bilim suyudur ve hamurdan yapılan ekmek ise, su ile unun olgunluk yani kemalet halidir. Dolayısıyla su olmadan hamur olmaz, hamur olmadan ekmek olmaz, ekmek olmadan yaşam olmaz. Görüldüğü gibi birbirini tamamlayan unsurlardır, etkenlerdir.  

Alevi olmanın yolu...
Muhammed Ali yolu, ikrar üzerine kurulmuştur. Alevi olmanın şartı da, ikrar vermektir.

Gönül rızası doğrultusunda büyük bir itikat ve inançla; Allah’a, O’nun elçisi Hz.Muhammed Mustafa’ya, Veliullahı Şahı Merdan Ali’ye ve Ehli Beyt’ine, Alevi inancının ahlak anayasası olan eline diline beline sahip olma temel ilkesine bağlı, doğruları esas alıp, mazlumla bir olup, zalime karşı koymaktan geçer. 

Allah birdir Hakk Muhammed Ali’dir,
Anın ismi cümle alem doludur.
Bu yol Hakk Muhammed Ali yoludur,
Gel Muhammed Ali dergahına gel.

Pir Sultan Abdal
 

Hakk’ın emirlerine gönülden sadık kalan, her türlü karanlık ve bağnaz düşünceye-düzene karşı koyan, Kırklar Meclisi’nde, “büyüğümüzde bir küçüğümüzde bir” tezi ile, bir nazarda görülen insanı, inanç merkezine oturtup, insan hakları temeli’nin atıldığı Kırklar Meclisi, bugünkü Dünya insan hakları Cemiyeti’ne de ışık olmuş bu güzel düşünceye sahip çıkarak, Allah’ın cemalinden yaratıp kutsal kıldığı insanı, Kırklar ceminde, bu kutsallık daha da pekiştirilip, Dört Kapı Kırk Makam ile Kamil-i Insan şeklini veren felsefeyle tevalla ve teberra ilkelerine bağlı kalmaktan geçer.  

Bu dünyanın evvelini sorarsan,
Allah bir Muhammet Ali'dir Ali,
Sen bu yolun sahibini ararsan,
Allah bir Muhammet Ali'dir Ali.
Pir Sultan Abdal
 

Inancın merkezinde insan, insanın özünde Hakk, Hakk’ın isminde yaratılış, yaratılışın özü ise bilmektir, bilinmektir, teslimiyetir ve tekrardan yaradanın özünde eriyip O’nunla bütünleşmektir.  

Alevilerde verilen ikrarın amacı da, insanların ham ervalıktan kemalete ulaşıp tekrardan özüzle bütünleşmesi ve bir olmasıdır. Bu bütünleşme, Allah’ın yaratmış olduğu mevcudatı sevgiyle, muhabbet ile kucaklamak ve sahiplenmektir. 

Muhammed Ali yolu, hakikat ve insanlık yoludur...
Hakk ile hakikat yolunda yürümek, kıldan ince kılıçtan keskindir. Bu yol sevgi yoludur ilahi aşk ister, eğriyi kabul etmez emek ister, sabır ister, dayanma gücü ister, azim ister.
 

Bundan ötürüdür ki Alevi yol önderleri, “Gelme gelme dönme dönme gelenin malı dönenin canı” demişler. Çünkü bu yol, kıldan ince kılıçtan keskindir. Bu cümlenin anlamı ise, Hakk yolunun yani Allah’a giden yolun veya doğru yolun son derece zor, hassas ve dikkat isteyen bir yol olduğunu ifade eder. Diğer bir deyimle Allah’a teslimiyettir, Muhammed Mustafa irfandır ve Şahı Merdan Ali ise ilimdir. Teslimiyet umandır, irfan dalgıç olmaktır ve ilim ise, umandaki incidir. 

Özetlersek Alevi inancının temeli ikrardır, itikattir, ilahi aşktır, umuttur, sahiplenmektir ve sevgiden ibarettir. Aleviyim demekle Alevi olunmaz. Insan özüyle, yaşamıyla, ahlakiyle, kültürüyle ve Mevcudata karşı sorumluluğunu yerine getirerek Alevi olmalıdır. Bunun adı da ikrardır. 

Bu değerleri sahiplenen, yaşıyan ve yaşamasını sağlayan her bir insanoğlu Alevi inancı açısından iyi bir Alevidir dolayısıyla iyi bir insandır.
Aşk ile, ne mutlu insanım diyebilene...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevi inancındaki kutsal sayılar ve manaları…
Alevi inancında bazı sayılar hem sembolik hem de manevi anlamlar taşır. Bu kutsal sayılar, Aleviliğin inanç sistemi, erkânları yani ibadet usulleri, öğretisi ve tarihiyle doğrudan ilişkilidir.
 

Bu kutsal sayılar: Üçler, Beşler, Yediler, On iki Imamlar, On dört Masum-u Paklar, On yedi Kemerbestler ve Kırlardır. 

Üçler…
Hakk Muhammed Ali’yi simgeler.

Aynı nur olduğu için, üçü bir kelime olarak söylenir ve birlenmedir. Insanlar açısında bu birlenme, iman etme ilkesidir.
 

Allah’ın birliğine, Hz.Muhammed Mustafa’nın peygamberliğine ve Şahı Merdan Ali’nin veliliğine inanıp iman etmektir. Insan Tanrıcılık, toplumsal diyalektiğin dışa vuruşunu anlatan üçleme. Tanrı-Evren-Insan birliği. Hakk Muhammed Ali, Kamil-i Insan’lık yolu manasındadır. Diğer bir deyimle bir olmak, birlikte ve beraber yaşamaktır.  

Beşler…
Diğer bir ismiyle Pençe-i Ali Aba‘dır.

Pençe-i Ali Aba; Şahı Merdan Ali, Fatma-tüz Zehra, Imam Hasan, Imam Hüseyin ve kendilerinden devam eden “Nesli Pak” olmaları konu edinmiştir. Gülbenklerde, dualarda, nefeslerde ve sofralarda sıkça anılırlar
 

Ali Aba; Hz-Muhammed’in abası/hırkası altında olanlardır. Ehli Beyt, Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resul demektir. Pençe-i Ali Aba ise, Hz.Muhammed Mustafa’nın abası/hırkası altındaki beş kişi demektir. Dolayısıyla Hz.Muhammed Mustafa’nın soyunu, devam ettiren nesli pak topluluğudur. 

Yediler…
Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali, Seyyide Fatma-tüz Zehra, Imam Hasan, Imam Hüseyin, Selaman-i Farisi ve Kanber’dir.
 

Hz.Muhammed Mustafa’ya ve Ehli Beyt’ine gönülden bağlı ve yoluna serini koyan Selman-i Farisi ve Kanber, Ehli Beyt’e dahil edilmiş ulu zatlardır. 

On Iki Imamlar…
Hz.Muhammed Mustafa‘nın Ehli Beyt’idir. Sevgili kızı Seyyide Fatma-tüz Zehra ve Şahı Merdan Ali’nin soyundan gelen on bir kişiden her birine bağışlanmış olan hizmet sıfatıdır.
 

Atası Şahı Merdan Ali evlatları Imam Hasan ile başlayıp Imam Muhammed Mehdi‘yle tamamlanan imamların sayısı On birdir. Şahı Merdan Ali, Velayet makamının sahibi olduğundan ötürü sıfatı, Imam değil Veli sıfatıdır. Ancak Atası olmasından ötürü On bir Imamla birlikte anılır ve On Iki Imam olarak zikredilir. 

Şahı Merdan Ali ile birlikte anılan, On bir Imam isimleri…
1- Şahı Merdan Ali, Imamların atası ve makamı, Velayet makamıdır.

2-Imam Hasan,

3-Imam Hüseyin,

4-Imam Zeynel Abbedin,

5-Imam Muhammed Bakır,

6-Imam Cafer-i Sadık,

7-Imam Musa-i Kazım,

8-Imam Ali-ül Rıza,

9-Imam Muhammed Taki,

10-Imam Ali-ül Naki,

11-Imam Hasan-ül Askeri ve

12-Imam Muhammed Mehdi’dir.
 

Imam sıfatının anlamı; Üstün niteliklere sahip, Allah’ın sırlarına yakın, insan üstü fazilet ve yeteneklere sahip yol önderi manasındadır.  

Imamların görevi; Insanları yolun ilim irfaniyla irşad etmek, olgun ve medeni insan konumuna gelmelerini sağlamaktır. Bu sıfat, sadece Ehli Beyt evlatlarına bağışlanmış bir sıfattır.  

On dört Masum-u Paklar…
On iki Imamların ergenlik çağına varmadan Emevi hükümdarlarınca, küçük yaşta şehit edilen masum çoçuklardır. Ehli Beyt’in masum çocuklarının şahsında, katledilmiş olan Ehli Beyt bendesinin masum çocukları da anılmaktadır.
 

Emevi ve Abbasi halifeleri, zulüm ve katliamlarını sadece Ehli Beyt’in büyüklerine değil, onların masum çocuklarına karşı da uygulamışlardır. Küçük yaşta şehid edilen, sayıları on dört kişiyi bulan bu gencecik masum çocuklar, Alevilerde; Suçsuz, günahsız, temiz, saf, arınmışlığın ve masumiyetin sembolüdürler.  

Insanlığı yarınlara taşıyan, On dört Masum-u Pack; Saf, temiz, günahsız ve suçsuz çocukları acımasızca katleden Emevi Arap saltanat hükümdarları insanlığa karşı dolayısıyla insanlık tarihinde büyük bir suç işlemişlerdir. Lanetliyor ve kınıyoruz. 

On yedi Kemerbestler…
Şahı Merdan Ali tarafından ikrarı alınmış, nasip olarak belleri “Tevella ve Teberra” ikrar kemeri ile bağlanmış; Hz.Muhammed Mustafa’ya, Şahı Merdan Ali’ye ve Ehli Beyt’e bağlılıkları ile tanınan, kırklar meclisine katılmış olan On yedi Ulu zatlardır.

Dolayısıyla Şahı Merdan Ali’nin fikrini, düşüncesini, felsefesini, inançını, itikatini paylaşan hizmet ve mücadele arkadaşlarıdır. Ilim irfanı temsilen kemer, hırka ve tac bilindiği gibi kemalete ulaşmış, hakikate ermiş kişilere giydirilir.  

Kırklar… 
Kırklar; Allah’ın sırrına, hikmetine, kelamına-ilmine ulaşmış Ulu zatlardır. Bu Ulu zatlar; Beşeri sıfatta görülür durumdayken, batın alemde sırrullah olup kimseye görünmezler. Yani dünyevi alemde sıfata bürünürlerken, ruhlar aleminde bu sıfat yok olur. Onları, ancak gönül gözüyle görmek mümkündür. Bu gibi Ulu zatlar, ölmezler ancak don değiştirirler.
 

Hakk makamına ulaşmış, Hakk’ın benliğinde beşer sıfatını kaybederek Hakk ile beraber olmuş Ulu evliya Şahı Merdan Ali’dir. 

Kırklar, batın alemi karşılığı kullanılan, Velayet Makamı yani Ermişlik, Arifi billah mertebesidir. Bu öte-dünyada, zaman dışı bir evrende geçmekte olan bir ilahi muhabbetin zahire yansımasıdır. Kırklar, Gayp erenleri yani Rica-ül gayp alemidir. Diğer bir manada ise, Kırklar meclisi; Batın yani gizli, görünmeyen anlamındadır. Velayet makamı, ermişlik ve Arifi billah mertebesidir.  

Dolayısıyla Alevi inancına göre Allah’ın ruhları yarattığında yaratılmış olan, her devir ve zamanda yeryüzünde bulunduklarına inanılan ermişler, evliyalardır. Batın alemi yani Gayb erenleridirler diğer bir deyimle Güruhu Naci’dirler. Bu kırk ermiş dünyanın çeşitli zamanlarında insan suretinde yeryüzüne gelmiş, Hakk’a yürümelerinden sonra da değişik donlarda zuhur edip başka kimliklerle yaşadıkları ve dünya döndükçe yaşayacakları kabul edilmektedir.  

Zahiri anlamda Kırklar, Hz.Muhammed Mustafa’nın Medine de islam dinini yani Allah’ın kelamını, sırlarını anlıyabilecek ve algılayabilecek kişilere anlatması gerekiyordu. Bu kırk ulu zatlar; Başta Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali ve Ehli Beyt olmak üzere, Mekke ve Medine’de imanlı, güvenilir zatlardan oluşturulmuş gönül topluluğudur. 

Kırklar topluluğu; Nefsi emarelerden, alışkanlıklardan, huylardan, davranıșlardan, vs. arınıp ilim irfanla yetkin hale getirilmiș ve Hakk ile hakikat yolunda ikrarbend olmuş gönül dostlarıdır. Bu topluluk 17 kadın, 22 erkek ve Hz.Muhammed Mustafa ile birlikte kırk ulu zatlardır.  

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevilikte, Allah eyvallah ikrarı ve önemi…
Allah eyvallah’ın inançsal anlamı, Allah’a teslimiyetin ifadesidir.
 

Alevilikte Allah eyvallah ikrarı yola girmenin Cenab-ı Hakk’a, Muhammed Ali’ye, Ehli Beyt’e ve yol kardeşlerine Alevi deyimiyle Canlara bağlanmanın hem manevi hem de sosyal boyutunu taşıyan manevi anlamda derin ve anlamlı bir bağlılık sözüdür. Bu ikrar, sadece bir söz veya niyet değil; Bir yaşam tarzı, bir ahlaki ve inançsal duruş ve aynı zamanda bir toplumsal sözleşme yani ikrarbendliktir. 

Inançsal boyutta Allah eyvallah ikrarı nedir?
Allah eyvallah ikrarı Cem erkanında, Hakk meydanında ve Ehli canların huzurunda; Allah’a, Muhammed Ali yoluna, Mürşidine, Pirine, Rehberine ve cem toluluğuna verdiği sözdür.
 

Dolayısıyla Allah; Teslimiyetti, Eyvallah; Yolun süreğine-ilkelerine razı olmak, itirazsız kabul etmekle birlikte uymak ve Ikrar; Bağlılık sözü, yemini anlamındadır. 

Allah eyvallah ikrarın içeriğinde;
* Yola girmek: Talip olan kişi, yola girdiğini ve bu yolda yürüyeceğini kabul eder.

* Sorumluluk üstlenmek: Talip olan can, sadece bireysel bir inanç beyanı yapmaz. Toplumsal bir yükümlülüğü üstlenmeyi kabul eder. Alevi deyimiyle Eline, Diline Beline sahip olacağına söz verir.

* Topluma katılım ve denetime açık olmak: Kendisini Hakk meydanında, Pir huzurunda ve Cem topluluğunun şahitliğine özünü dara çekip hesap verebilir sayar.

* Musahiplik ikrarına hazırlanmak: Yola ikrar verdikten sonra da musahiplik ikrarı verebilecek bir yol kardeşliği kurmaktır.
 

Eyvallah kavramının anlamı…
Alevilikte Eyvallah, sadece tamam veya kabul ettim anlamına gelmez. Tam bir teslimiyet, boyun eğmek de yetmez çünkü rıza göstermek gerekir. Yani ikilik veya acaba söz konusu olmadığında işte o zaman tam bir teslimiyet söz konusudur.
 

Diğer bir deyimle yolun her halini, zorluğunu, acısını, sevincini ve daha önemlisi sınavını kabullenmektir. Bu bilinç bağlamında bir can, yola girerken eyvallah demedikçe yola girmiş sayılmaz. 

Peki Allah eyvallah ikrarı ne zaman verilir?
* Ikrar yani görgü cemi erkanında,

* Hakk meydanında, Pir, Rehber ve Cem topluluğu şahitliğinde,

* Talip yani yola giren can, Muhammed Ali yolunda yürümeye hazır olduğunu açık beyan etmiş olur.

* Musahip belirlenir. Çünkü ikrarsız musahiplik olmaz.

* Böylece talip olan can artık ikrar sahibi sayılır ve ikrar yani Görgü cem erkanlarında aktif yer almaya başlar.
 

Allah eyvallah ikrarının önemi…
* Inançsal anlamda, Hakk’a gönülden teslimiyeti ifade eder,

* Ahlaki anlamda, Edepli ve sorumlu bir yaşamın başlagıcıdır,

* Toplumsal anlamda, Insan topluluğunun bir parçası olduğunu ilan eder,

* Erkansal boyutta ise, Yola girişin ve mevcudata karşı sorumluluk üstlenmenin şartıdır.
 

Sonuç titibariyle kişinin, kendi bilincine varmasıyla kendini tanımasıdır. Dolayısıyla kendini bilen Hakk’ı bilir, Hakk’ı bilen haddini bilir. Buradaki amaç ise dıştan içe, şekilden hakikate ve benlikten birliğe yol almaktır.
Yol alabilene aşk olsun. Aşk ile…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevi inancında Edep, Erkan ve önemi...
Alevi inancında Edep ile Erkan, inancın özünü oluşturan ve bireyin hem iç dünyasını hem de toplumsal yaşamını şekillendiren iki temel kavramdır. Bu kavramlar sadece ahlaki kurallar değil, aynı zamanda bireyin inancına karşı olan duruşunu, toplumsal ilişkisini, Hakk ve halkla olan bağını tanımlar.
 

Edep, bireyin kainata karşı ahlaki sorumluluğunu ifade eder.
Edep kişinin;

* Eline Diline Beline sahip olması,

* Kibirden, yalandan, iftiradan kendisini korunması,

* Hakk ile halka karşı sorumlu davranması,

* Tevazu içinde yaşaması,

* Yol kardeşlerine karşı, sadık ve dürüst davranması demektir.
 

Dolayısıyla Edep ile Erkam, birbirinden ayrılmaz. Çünkü Edep, yolun ahlaki temelini ve Erkan ise, yolun uygulama biçimini ifade etmektedir. Diğer bir deyimle Edep olmadan erkan şekilcilik olur ve Erkan olmadan da edep bireysel ahlaka mahküm olur. 

Bu iki ahlaki kavram birlikte yaşandığında kişi, inanç yolunda sabit kalabilir. Aksi takdirde ya yozlaşma ya da yolundan sapma kaçınılmaz olacaktır. 

Edep ile erkanın diğer ismi, ahlaktır.
Insanoğlu toplumsal bir yaşama sahip olduğu için kendisine, ailesine, çocuklarına, toplumuna, aşına, işine, eşine, doğaya, çevreye, vs. karşı bir bütün olarak pratikteki manevi değer ve yaratılışına uygun davranışlardır.
 

Eline Diline Beline sahip çıkma ilkeleri insanların, manevi ahlak anayasasının adıdır. Dolayısıyla ahlakın amacı, iyiyi gerçekleştirip doğruya ulaşmaktır. 

Eline Diline Beline sahip olma ilkesinin, kısatılmış halidir, temel etik-ahlak ilkesidir. Yola gireçek olan kişinin edebine sahip olacağına dahir cemde, Mürşid-Pir huzurunda ikrar yani söz verir. 

Eline, sahip olmak; Elinle koymadığını almamak, yani elinle kimsenin hakkına müdahalede bulunmamak, insanları incitmemek demektir. 

Diline, sahip olmak; Gözünle görmediğini söylememek, iftira etmemek, kötü söz etmemek; özetle insanlara, dil ile zarar vermemek. 

Beline, sahip olmak; Haram olan cinsel ilişkiye girmemek, harama uçkur çözmemektir. 

Aleviler, kötü ahlaktan arınmak için Cem erkanında Mürşid, Pir ve Rehber huzurunda, özünü dara çekmesidir. Diğer bir deyimle Hakk meydanında, halkın huzurunda, özünü dara çekmesi;
* Iç muhasebesini yapmasıdır,

* Vicdanıyla, nefsiyle, kibirle yüzleşmesidir,

* Yola ve topluma karşı hatasını, yanlışını, eksiğini kabullenmesidir.


Kendi kendisiyle yüzleşmesi ve tüm kötülüklerden arınıp pak olmasıdır.

Edep Erkanıyla yaşıyanlara aşk olsun…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi…
Seyyidlerin, tarihte karşılaştıkları zorluklar ve yazılı belgeler hakkında...
Tarihten kaynaklanan bazı sebeplerden ötürü, elde bulunan yazılı belgeler kimi zaman dönemin saltanatlarının baskıları sonucu saklanmış ve daha sonraları da saklanan yerler bulunmamıştır. Kimi zaman da saltanatın emriyle toplanıp yok edilmiştir.
 

Bu sebeplerden dolayı Alevilikte yazılı gelenekten çok, sözlü geleneğin hakim olduğu gerçeği sözkonusudur. Bu sebeple günümüzde sözlü geleneği yazılı geleneğe dönüştürürken, bazı olumsuzluklarla karşılaşmak gayet doğaldır.

Günümüz ilim, bilgi ve teknoloji çağı olması itibariyle mevcut imkanlarla bazı gerçeklere ulaşmak mümküdür. Bu imkanlar çeşitli ülkelerin Kütüphanelerinden, çeşitli yerli veya yabancı yazarlardan veya elde bulunan çeşitli eski yazı gibi belgelerin tercüme edilmesi sonucu elde edilen bilgilerdir.  

Ocakların, secere konusuna gelince…
Ocakların gerçek seceresi, Ocağa ikrar vermiş olan canlı talipleridir yani yol evlatlarıdır. Çünkü ikrar vermiş bir yol evladı Mürşidini, Pirini ve Rehberini iyi bilir.
 

Ancak artniyetli insanlar, kendi çıkar ve menfaatlerini göz önünde tutarak uyduruk ve bazı artniyetli Seyyidlerin evlatlarınca yapılmış yanlışlıkları gerçek hizmet sahiplerine mal edilerek hatta onları suçlayarak, karalıyarak, zor durumda bırakarak hizmetlerine engel olma gayreti içinde olduklarını da biliyoruz.   

Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi hakkında…
Seyyid Seyfeddin Ocağı evtlarınca yapılan araştırma sonuçlarınca ortak bilgiler şu istikamettedir. Zaman ve süreç içerisinde elde edilen bilgiler neticesinde elbetteki düzenlemeler olacaktır.
 

Seyyid Seyfeddin Ocağı, Elazığ Palu ilçesine bağlı Seydili köyündedir ve Sır mekanı-kabri ise, Palu’nun Zeve semtindeki Palu mezarlığındadır. 

Seyfeddin ve Seyfeddin, isimleri hakkında…
Arapça da, Sayf al-Din, okunușu Seyfeddin ve Türkçe de ise, Seyfettin olarak okunur. Bunun sebebi ise, Alfabedeki harflerden kaynaklanmaktadır.
 

Bazı örnekler...
* Seyyid - Seyit

* Muhamed - Muhammet

* Muhammed - Mehmet

* Cemalleddin - Cemallettin

Dolayısıyla köken olarak, doğru olan Seyfeddin’dir.
 

Seyfeddin, isminin anlamı Dinin kılıcı, koruyucusu, askeri anlamına gelmektedir.
Seyfullah veya Seyfi isimleri, Seyfeddin isminden esinlenmiștir.
 

Seyyid Seyfeddin, lakapları…
Seyyid Sabun, Sayyid Sabır, Seyyid Safi, Seyyid Seyfi…

Halk arasıbnda en popüler lakap, Seyyid Sabun lakabıdır.
 

Seyyid Seyfeddin Ocağı, tarihçesi...
Tarihi notlara göre Ehli Beyt evlatları, Emevilerin ve daha sonra da Abbasilerin baskıları ve vermiş oldukları sıkıntılardan dolayı, Arabistan toprağını terk etmek zorunda kalmışlardır. Çünkü Muhammed Ali islamının yaşaması gerekiyordu. Dolayısıyla Iran topraklarına, Anadolu’ya ve başka ülkelere dağılmışlardır.
 

Seyyid Şah Haydar ve Seyyid Seyfeddin Ocağı’nın diğer evlatlarından edindiğimiz bilgilere göre Seyyid  Seyfeddin soyu, On Iki Imam yedincisi olan Imam Musa-i Kazım soyundan geldiği rivayet edilmektedir. 

Seyyid Seyfeddin’in Anadolu’ya göçü hakkıda iki yorum söz konusudur...
Birinci yoruma göre ve bizce kabul göre de Seyyid Seyfeddin, Iran Horasan diyarından Tütkmenistan’ın Azak denizi boylarına, oradan Arnavutluk üzerinden Kosova’ya bugünkü Balkanlara ve tahminen 1100 ile 1200 yılları arasında Kosova üzerinden Elazığ ili-Palu ilçesine bağlı Seydili Köyü’ne göç ederek burayı kendine yurt edinmiştir.  Seydili köyü’ne yerleşen zatın Seyyid Seyfeddin olduğu sanılmaktadır. Bugün halen Elazığ ili-Palu ilçesi’nde Seydili Köyü’nde ocağı vardır. Günümüzde bu Ocak, Vakfiye olarak kullanılmamaktadır.
 

Ikinci yorum ise Seyyid Seyfeddin, ilk Mardin-Savunan köyüne, sonra Diyarbakır-Savur köyüne oradan da takriben 1100 ile 1200yılları arasında Elazığ’ın Palu ilçesine bağlı Seydili köyüne göç etmiş ve burayı kendine yurt edinmiştir.  

Seydili köyüne yerleşen ulu zatın, büyük ihtimalen Seyyid Seyfededin olduğu beyan edilmektedir. Elazığ-Palu ilçesine bağlı Seydili köyünde, ocağın varlığı halen söz konusudur ve Seyyid Seyfeddin Ocağı, günümüzde Vakfiye görevini yapmaktadır.  

Seyyid Seyfeddin’in, dört çoçuğu dünyaya gelmiştir. Bunlar Seyyid Safi, Seyyid Veli(Ismail)-Azakların atası, Seyyid Haydar ve Seyyid Küçük’türler.. 

Seyyid Seyfeddin, Hakk’a yürümesinden sonra bu dört kardeşler, zamanın hükümdarlarınca rağbet gören ve güçlü konumda olan Nakşibendi tarikatının baskıları, verdikleri sıkıntılar sonucu tahminen 1800 ile 1900 yılları arasında Dersim-Tunceli ilinin çeşitli yerlerine göç etmişlerdir.   

Seyyid Seyfeddin’in Sır mekanı yani kabri, Palu ilçesinin Zeve semtindeki Palu mezarlığındadır. 

Dersim-Tunceli, yerleşim alanları...
* Nazimiye ilçesinde, Taru,

* Mazgirt ilçesinde; Seydili, Balan ve Mılan köylerini yurt edinmişlerdir.
 

Dersim, Elazığ yöresinde halk arasında Seyyid Sabun olarak da bilinir. Vesikalarda ise, Seyyid Seyfeddin veya Seyyid Seyfettin olarak geçmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmemekle birlikte, 1515 li yıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir.  

Seyyid Seyfeddin Ocağı, taliplerinin bulunduğu alanlar...
Elazığ, Dersim-Tunceli, Erzincan, Erzurum, Muş, Sivas, Tokat, Balıkesir, Izmir, Aydın, Izmit ve Türkiyenin diğer illerinde de varlıkları söz konusudur.
 

Seyyid Seyfeddin Ocağı’nın Mürşid, Pir ve Rehber konumu...
Mürşidi, Ağuiçen ocağındandır,

Piri, Şeyh Ahmet ocağındandır ve

Rehberi, kendi ocağımızdan Seyyid Süleyman’dır.
 

Seyyid Seyfeddin Ocağı,, Baba Mansurların piri ve Kureşanlıların da Mürşidi dir. 

Paulu ilçesine bağlı Seyyidili Köyü’nün çoğrafik konumu...
Dersim-Tunceli il merkezine yaklaşık 70 km,

Elazığ il Merkezine 60 km,

Diyarbakır il merkezine 100 km ve Bingöl il merkezine de 65 km’dir.
 

Seyyid Seyfeddin kerameti, hakkında...
Seyyid Seyfeddin, Elazığ-Palu-Seydili köyü’ne  yerleştiğinde köylüler, Seyyid Seyfeddin’in kim olduğunu merak ederler. Meraklarından  Seyyid Seyfeddin’ne sorarlar. Kimsin, ne yaparsın? vs.
 

Seyyid Seyfeddin, ben de sizin gibi Allah’ın bir kuluyum, nasip buraymış diye cevap vermiş. Seyyid Seyfeddin’in konuşmaları, hal ve hareketleri köylüleri oldukça etkiler. Bu durumdan dolayı, tekrar tekrar kendisine sorarlarmış. 

Seyyid Seyfeddin, kendisinin Horasan erenlerinden olduğunu söyler. Seyyid Seyfeddin’i bilenler köylülere, Seyyid Seyfeddin’in keramet sahibi bir zat olduğunu kendilerine anlatılır. Bunun üzerine köylüler daha da meraka düşerler. Seyyid Seyfeddin’den kendilerine kerametini göstermesini isterler.

Rivayete göre Seyyid Seyfeddin, köylülere ne yapmamı istiyorsunuz? diye sorar. O esnada bir dut ağacının dibinden geçiyorlarmış. Köylülerden biri, bu dut ağacından bir dal kes de görelim demiş.
 

Seyyid Seyfeddin sorar, kökten mi yoksa? Köylü, bir dal kes yeter der. Seyyid Seyfeddin, elindeki asayı sallarken iki dal birden kesilmiş ve buna şahit olan köylüler Seyyid Seyfeddin’e eyvallah etmişlerdir.

Seyyid Seyfeddin’e bu dut ağacından bir dal kes diyen köylü evine giderken, yolda komşusuyla karşılaşır. Hal hatır ederlerken komşusu, heycanlı görünür. Köylü komşusuna sorar, hayırmıdır? Sorusunu tam sormadan senin iki çoçuğun öldü, der. Bu kederli haber üzerine köylü, heyvah kökten deseydim o zaman kökümüz kesilirdi diye kendi kendine söylenmiştir. 

Bu olay, köylüler arasında konuşulur ve olay, köylülerin üzerinde bayağı etki yapmıştır. Velhasıl köylüler, Seyyid’in huzuruna giderler. Seyyid’e niyaz olurlar. Seyyid Seyfeddin’e, köyün en değerli yerini gösterirler, hangi köyü istersin sorusunu sormadan, Seyyid Seyfeddin, beni rahat bırakın yeter diye kendilerine cevap verir. Benim nasibim, buraymış der. Seyyid Seyfeddin köylülerden büyük saygı ve ilgi görür. Köylüler, Seyyid Seyfeddin’in yaşadığı yere „Seydili köyü“ ismini verirler.
 

Diğer bir keremeti hakkında…
Hırkasını nehir suyunun üstüne sererek, bir taraftan diğer bir tarafa geçerek kendi kardeşlerini karşıladığı rivayet edilir.

Seyyid Sabun, lakabı hakknda...  

Seyyid Seyfeddin’in taliplerinden biri, Suriye’ye iş yapmak ister. Talip Pirinden destur yani müsade ister. Seyyid Seyfeddin, talibine "Talip nereye gidersen git yolun açık ola. Yanlız atalarını, ata yurdunu unutma. Çoluk çoçuğunu yetim koyma. Yolunu yordamını ve Pirini unutma. Kendini Dünya malına verme, seni yaradanın var, ondan başkasına kulluk etme. Ben, seni sana seni Allah'a teslim ediyorum. Söylediklerimden kusur eylemezsen, Canab-ı Hakk’ın yardımıyla yolun açık, işinde başarı elde edeçeksin. Yolun açık ola" der.

Talip; "Pirim, yolumdan dönersem o an Allah’a kanım helaldır. Siz, duanızı benden esirgemeyin. Bende taliplik hakkıma bağlı kalacağım ve her sene size gelip eteğinize niyaz olacağım" der. Ve sonuçta talip, Suriye’ye gider orda bir sabun fabrikası açar. Kendi işinde oldukça başarılı olur. 

Pirine verdiği ikrara yani söze bağlı kalıp, her sene köyüne gelip Pirini ziyaret edermiş. Pirine fazlasıyla sabun beraberinden getirirmiş. Seyyid Seyfeddin’de bu sabunu her seferinde, insanlara, taliplere dağıtır ve böylece devam edermiş. Dolayısıyla Seyyid Seyfeddin, „Sabun“ lakabını buradan almıştır.

Rızalık lokması-Hakkkula, hakkında...
Beyağlame, isim Şahtalibi yani Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resül’ün haricindekiler. Diğer bir deyimle Ocakzade olmayanlardır. Bir Pire bağlanıp, Ehli Beyt’e gönül verip yola girenlerdir. Doğu Anadolu Dersim-Tunceli’den örnek vereçek olursak; Şadianlar, Hıranlılar, Hizollular, Abdallar, Demenanlılar vs. bütün bu ezbetler yani aşiretler Hakkula-Rızalık lokması olarak Kureşanlıların hakkıdır, rızalık lokmasını Kureşan Ocağı’na verirler.

Kureşan Oçağı’da rızalık lokmasını Baba Mansur Ocağı’na, Baba Mansur Ocağı Seyyid Seyfeddin Ocağı’na, Seyyid Seyfeddin Ocağı da Şeyh Ahmet Ocağı’na, Şeyh Ahmet Ocağı’da Ağuiçen Oçağı’na, Ağuiçen Ocağı’da kendi Mürşid ocağına derken Rızalık lokması, Hünkar Hace Bektaş-ı Veli Dergahı’na sunulur. Orada, aş olarak pişer ve insanlara paylaşılır. Bu da yolun, el ele el Hakk’a olduğunu ve dolayısıyla Yol, Taliplik üzerine kurulmuştur.
 

Seyyid Seyfeddin Ocak evlatlarının ikamet ettiği yerler…
Taru Bingöl-Nazimiye Dersim de; Seyyid Veli, Seyyid Süleyman Azaklar,

Gemik-Mazgirt Dersim de; Özmenler,

Deriova-Nazimiye Dersim de; Gerçekler.

Balaban köyü-Mazgirt Dersim de; Klavuzlar,

Riçik köyü-Mazgirt Dersim de; Şimşekler, Doğanlar,

Mastan yeni ismi Orta Harman köyü-Mazgirt Dersim de; Açıkgözler, Yücetepeler

Hayvatlı-Mazgirt köyünde: Yücetepeler,

Seyyidli/Seyyidan köyü-Mazgirt Dersim de: Küçükler, Solmazlar, Yalçınkayalar

Örs köyü-Mazgirt Dersim de: Azaklar

Elağmur köyü-Mazgirt Dersim de: Yıldırımlar,

Karlı Ova köyü-Bingöl de: Safiyanlılar,

Gamişan köyü-Bingöl de: Safiyanlılar,

Haci Yusuf köyü-Mazgirt Dersim de: Şahinler ve

Tercan ilçesi-Erzincan da; Doğanlar,
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Seyyid Seyfeddin Ocağı, Video LİNKİ: https://youtu.be/55CEr2A0EyY

 

Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı, sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Hakk Dergahı TV-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62; Facebook, Seyyid Hakkı Azak özel sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=61570018628168; * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241; * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519; * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ Aşk ile Canlar...